Makale İçerikleri
Vize Reddi Krizi: Diplomatik ve Ekonomik Boyutlar
Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki vize sorunu, yıllardır devam eden bir mesele olarak Türk vatandaşlarının Avrupa’ya seyahat özgürlüğünü kısıtlamakta ve ciddi ekonomik kayıplara yol açmaktadır. TBMM Genel Kurulu’nda İYİ Parti tarafından gündeme taşınan vize sorunu önergesi, bu konunun hem diplomatik hem de ekonomik boyutlarını bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Ancak, önergenin AK Parti ve MHP oylarıyla reddedilmesi, sorunun çözümüne yönelik siyasi iradenin eksikliğini ortaya koymuş ve muhalefet partilerinin tepkisini çekmiştir. İYİ Parti Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz, vize sorununun her geçen gün derinleştiğini ve başvuru maliyetlerinin 30 bin lirayı aştığını belirtmiştir. Kocamaz, iş insanları, akademisyenler, sanatçılar, sporcular ve öğrenciler gibi farklı kesimlerin vize almakta büyük zorluklar yaşadığını vurgulamış, bu durumun Türkiye’deki sığınmacı meselesiyle ilişkilendirildiğini ifade etmiştir.
Avrupa ülkelerinin Türk vatandaşlarına uyguladığı katı vize rejimi, sadece bireysel seyahat planlarını değil, aynı zamanda Türkiye’nin ekonomik ve kültürel ilişkilerini de olumsuz etkilemektedir. Son 16 yılda, 1 milyondan fazla Türk vatandaşının Schengen vize başvurusu reddedilmiş ve bu süreçte ödenen başvuru ücretlerinin toplamda 34,6 milyar TL’ye ulaştığı tahmin edilmektedir. Bu rakamlar, vize reddi sorununun yalnızca bir seyahat engeli olmadığını, aynı zamanda ciddi bir ekonomik kayıp anlamına geldiğini göstermektedir. Reddedilen başvurular için ödenen ücretlerin iade edilmemesi, vatandaşlar için doğrudan bir maddi yük oluştururken, bu durumun Türkiye’nin uluslararası itibarına da zarar verdiği düşünülmektedir.
Muhalefet milletvekilleri, vize rejiminin bir siyasi baskı aracı olarak kullanıldığını savunurken, AK Parti İstanbul Milletvekili Oğuz Üçüncü, sorunun farkında olduklarını ve AB’nin 70 kriter ile Güney Kıbrıs meselesini bahane ettiğini belirtmiştir. Ancak, Üçüncü’nün çözüm için adımlar atıldığına dair açıklamaları, muhalefet tarafından yeterli bulunmamıştır. Vize sorunu, sadece bireysel vatandaşları değil, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde stratejik bir engel olarak da değerlendirilmektedir. Bu durum, hem ekonomik hem de sosyal açıdan Türkiye’nin Avrupa ile entegrasyon sürecini sekteye uğratmakta ve genç nesillerde “umut krizi” olarak tanımlanan bir hayal kırıklığı yaratmaktadır.

Ekonomik Kayıplar: Milyonlarca Liralık Vize Başvuru Maliyeti
Vize başvurularının reddedilmesi, Türk vatandaşları için ciddi bir ekonomik yük oluşturmaktadır. Yeni Yol Partisi İstanbul Milletvekili Doğan Demir, reddedilen vize başvurularının maliyetinin 15 milyon avroyu bulduğunu ve bu miktarın vatandaşlar için doğrudan ekonomik kayıp anlamına geldiğini ifade etmiştir. Schengen vize başvuruları için ödenen ücretler, başvuru türüne göre değişmekle birlikte, yetişkinler için 80-120 avro arasında değişen standart bir ücret talep edilmektedir.
Ancak, bu ücretlerin iade edilmemesi, reddedilen başvuruların vatandaşlar için sadece bir hayal kırıklığı değil, aynı zamanda maddi bir kayıp olduğunu göstermektedir. Son 16 yılda 1 milyondan fazla başvurunun reddedildiği düşünüldüğünde, bu kayıpların toplamda 34,6 milyar TL’ye ulaştığı belirtilmektedir. Bu rakam, vize sorununun sadece bireysel değil, aynı zamanda ulusal bir ekonomik mesele olduğunu ortaya koymaktadır.
Özellikle iş insanları için vize engeli, uluslararası ticari ilişkilerin geliştirilmesini zorlaştırmakta ve Türkiye’nin küresel ekonomideki rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir. Akademisyenler, Avrupa’daki konferanslara ve araştırma projelerine katılımda zorluk yaşarken, sanatçılar ve sporcular uluslararası etkinliklere katılma fırsatını kaçırmaktadır. Öğrenciler ise Avrupa’daki eğitim programlarına erişimde engellerle karşılaşmakta, bu da genç nesillerin uluslararası deneyim kazanma fırsatlarını sınırlamaktadır.
Vize başvuru sürecinin karmaşıklığı ve yüksek maliyetleri, özellikle ekonomik olarak dezavantajlı gruplar için bu sorunu daha da ağırlaştırmaktadır. Sosyal medya platformlarında paylaşılan görüşler, vize reddi yaşayan vatandaşların çoğunun ekonomik olarak zor durumda olan kesimlerden geldiğini ve bu durumun adaletsiz bir yük oluşturduğunu göstermektedir.
Ayrıca, vize başvurularının reddedilme oranı, 2024 yılında %14,5 olarak kaydedilmiş ve Türkiye, Cezayir’den sonra en yüksek ret oranına sahip ikinci ülke olmuştur. Bu yüksek ret oranı, Türk vatandaşlarının Avrupa’ya seyahat etme hakkının sistematik bir şekilde kısıtlandığını ve bu durumun ekonomik kayıpların ötesinde bir itibar kaybına da yol açtığını göstermektedir.

Diplomatik Kriz: Vize Rejimi Bir Siyasi Baskı Aracı mı?
Muhalefet milletvekilleri, Avrupa Birliği’nin Türk vatandaşlarına uyguladığı vize rejimini bir siyasi baskı aracı olarak değerlendirmektedir. Yeni Yol Partisi İstanbul Milletvekili Doğan Demir, vize uygulamalarının Türkiye’ye karşı bir siyasi manevra olarak kullanıldığını savunmuş ve bu durumun kabul edilemez olduğunu belirtmiştir. CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer ise, 1 milyar 400 milyon insanın Avrupa’ya vizesiz seyahat edebildiğini, ancak Türk vatandaşlarının bu haktan mahrum bırakıldığını vurgulayarak, mevcut vize rejiminin adaletsiz olduğunu ifade etmiştir.
Çakırözer’in belirttiği gibi, 72 ülkenin Türk vatandaşlarından vize talep etmesi ve bu vizelerin çoğunun reddedilmesi, Türkiye’nin uluslararası alandaki hareket kabiliyetini kısıtlamaktadır. Avrupa Birliği’nin 2013 yılında başlattığı Vize Serbestisi Diyaloğu, Türk vatandaşlarının Schengen Bölgesi’ne vizesiz seyahat edebilmesi için 72 kriter belirlemiştir. Ancak, bu kriterlerden altısının hâlâ tamamlanmamış olması, vize serbestisi sürecini tıkamaktadır. Bu kriterler arasında yolsuzlukla mücadele, kişisel verilerin korunması, Europol ile işbirliği, cezai konularda adli işbirliği, terörizmle mücadele mevzuatı ve Geri Kabul Anlaşması’nın tam uygulanması yer almaktadır.
İYİ Parti Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz, Türkiye’deki sığınmacı meselesinin vize reddi kararlarında önemli bir faktör olduğunu öne sürmüş ve bu durumun vize süreçlerini daha da karmaşık hale getirdiğini belirtmiştir. Sığınmacı meselesi, AB ile Türkiye arasında 2016 yılında imzalanan Geri Kabul Anlaşması’nın bir parçası olarak sıkça gündeme gelmektedir. Ancak, Türkiye’nin bu anlaşmayı tam olarak uygulamadığına dair AB’nin eleştirileri, vize serbestisi sürecini sekteye uğratmaktadır.
Muhalefet, bu durumun bir diplomatik kriz olarak ele alınması gerektiğini savunurken, AK Parti cephesinden gelen açıklamalar, sorunun çözümü için diplomatik girişimlerin devam ettiğini göstermektedir. Ancak, AK Parti İstanbul Milletvekili Oğuz Üçüncü’nün Güney Kıbrıs meselesini AB’nin bir bahane olarak kullandığına dair açıklamaları, sorunun sadece teknik değil, aynı zamanda siyasi bir boyut taşıdığını ortaya koymaktadır. Bu durum, vize sorununun çözümünün sadece Türkiye’nin reformlarına değil, aynı zamanda AB’nin siyasi tutumuna da bağlı olduğunu göstermektedir.
Gençlerde Umut Krizi: Vize Sorunu ve Göç Eğilimi
DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk Özen, vize sorununun gençler arasında bir “umut krizi” yarattığını belirtmiş ve gençlerin Türkiye’den ayrılma arzusunun hiçbir dönemde bu kadar yüksek olmadığını vurgulamıştır. Vize engelleri, özellikle genç nesillerin Avrupa’daki eğitim, iş ve kültürel fırsatlara erişimini kısıtlamakta ve bu durum, Türkiye’deki beyin göçünü hızlandırmaktadır. Gençler, Avrupa’daki yüksek öğretim kurumlarına katılma, staj yapma veya uluslararası projelerde yer alma fırsatlarını kaçırmakta, bu da uzun vadede Türkiye’nin insan sermayesine zarar vermektedir.
Sosyal medya platformlarında, vize reddi yaşayan gençlerin hayal kırıklıklarını dile getirdiği paylaşımlar, bu umut krizinin boyutlarını ortaya koymaktadır. Örneğin, birçok genç, vize başvurularının reddedilmesi nedeniyle Erasmus programlarına katılamamakta veya Avrupa’daki iş fırsatlarını değerlendirememektedir. Bu durum, gençlerin Türkiye’ye olan güvenini sarsmakta ve yurtdışına göç etme eğilimini artırmaktadır. Vize sorununun gençler üzerindeki etkisi, sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir mesele olarak değerlendirilmektedir. Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusu, ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınması için önemli bir potansiyel taşırken, vize engelleri bu potansiyelin uluslararası alanda değerlendirilmesini zorlaştırmaktadır.
Özen’in “umut krizi” tanımı, gençlerin gelecek beklentilerinin azalması ve Türkiye’deki fırsatlara olan inancın zayıflaması anlamına gelmektedir. Bu durum, uzun vadede Türkiye’nin demografik avantajlarını kaybetmesine yol açabilir. Vize serbestisi, gençlerin uluslararası deneyim kazanmasını ve Türkiye’ye geri dönerek bu deneyimleri ülkeye katkı olarak sunmasını sağlayabilir. Ancak, mevcut vize rejimi, bu potansiyeli sınırlamakta ve gençler arasında bir yabancılaşma duygusu yaratmaktadır. AB’nin vize serbestisi için belirlediği kriterlerin tamamlanması, bu umut krizinin aşılması için kritik bir adım olarak görülmektedir.

Vize Serbestisi ve AB ile İlişkiler: Çözüm Önerileri
Türkiye ile AB arasındaki vize serbestisi süreci, 2013 yılında başlatılan Vize Serbestisi Diyaloğu ile hız kazanmış, ancak kalan altı kriterin tamamlanamaması nedeniyle ilerleme kaydedilememiştir. AB, bu kriterlerin tamamlanmasının Türk vatandaşlarının Schengen Bölgesi’ne vizesiz seyahat edebilmesi için şart olduğunu belirtmiştir. Ancak, bu kriterlerin bazıları, özellikle terörizmle mücadele yasalarının AB standartlarına uyumu ve kişisel verilerin korunması, Türkiye’nin iç politik dinamikleri nedeniyle tartışmalı bir hale gelmiştir. AK Parti İstanbul Milletvekili Oğuz Üçüncü, AB’nin Güney Kıbrıs meselesini bir bahane olarak kullandığını ve mevcut güvenlik mimarisinin değişen koşulları nedeniyle bu tutumun sürdürülemez olduğunu ifade etmiştir.
Türkiye’nin NATO’daki stratejik konumu, enerji güvenliği ve bölgesel istikrara katkıları, AB ile ilişkilerde daha eşit bir ortaklık kurulmasını zorunlu kılmaktadır. Muhalefet partileri, vize sorununun çözümüne yönelik daha proaktif adımlar atılmasını talep ederken, diplomatik girişimlerin yetersiz olduğunu savunmaktadır. Örneğin, CHP’li Utku Çakırözer, vize rejiminin adaletsiz olduğunu ve Türkiye’nin bu konuda daha güçlü bir diplomatik baskı oluşturması gerektiğini belirtmiştir.
Sosyal medya platformlarında, vize sorununun çözümü için mütekabiliyet ilkesinin uygulanması gerektiği yönünde öneriler öne çıkmaktadır. Örneğin, bazı kullanıcılar, Türkiye’nin Avrupa ülkelerine vize uygulaması başlatması durumunda AB’nin tutumunun değişebileceğini savunmaktadır. Ancak, bu tür bir yaklaşımın diplomatik ilişkileri daha da karmaşık hale getirebileceği endişesi de dile getirilmektedir. Vize serbestisi sürecinin ilerlemesi için, Türkiye’nin kalan kriterleri tamamlaması kadar, AB’nin de daha yapıcı bir tutum benimsemesi gerekmektedir.
Çözüm önerileri arasında, iki taraf arasında daha sıkı bir diyalog kurulması, vize başvuru süreçlerinin şeffaflığının artırılması ve reddedilen başvurular için iade mekanizmalarının geliştirilmesi yer almaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin sığınmacı meselesine yönelik politikalarının AB ile uyumlu hale getirilmesi, vize serbestisi sürecini hızlandırabilir. Ancak, bu süreç, hem Türkiye’nin iç reformlarına hem de AB’nin siyasi iradesine bağlıdır.
Türkiye’nin Uluslararası İtibarı ve Gelecek Perspektifi
Vize sorunu, sadece bir seyahat engeli değil, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası itibarına zarar veren bir mesele olarak değerlendirilmektedir. CHP’li Mahmut Tanal, vize krizinin Türkiye’nin diplomatik itibar kaybına yol açtığını ve vatandaşların yaşadığı mağduriyetin TBMM’de gündeme getirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Türk vatandaşlarının Avrupa’ya vizesiz seyahat edememesi, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde eşit bir ortak olarak görülmediğine dair bir algı yaratmaktadır. Bu durum, özellikle genç nesiller arasında hayal kırıklığı ve yabancılaşma duygusu yaratmakta, Türkiye’nin küresel arenadaki imajını olumsuz etkilemektedir.
Vize sorununun çözümü, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde yeni bir sayfa açabilir ve ekonomik, kültürel ve sosyal entegrasyonu güçlendirebilir. Özellikle iş dünyası, akademik çevreler ve gençler için vizesiz seyahat, uluslararası işbirliklerini artırarak Türkiye’nin küresel rekabet gücünü yükseltebilir. Ancak, bu hedefe ulaşmak için, Türkiye’nin kalan altı kriteri tamamlaması ve AB ile daha yapıcı bir diyalog geliştirmesi gerekmektedir.
Gelecekte, Türkiye’nin NATO’daki stratejik rolü, enerji güvenliği ve bölgesel istikrara katkıları, AB ile ilişkilerde daha eşit bir ortaklık kurulmasını sağlayabilir. Vize serbestisi, bu ortaklığın somut bir göstergesi olarak hem Türkiye hem de AB için kazan-kazan bir senaryo sunabilir. Ancak, mevcut siyasi ve diplomatik engeller, bu hedefe ulaşmayı zorlaştırmaktadır. Türkiye’nin vize sorununu çözmek için daha proaktif bir diplomasi izlemesi ve AB’nin de daha esnek bir tutum benimsemesi, bu sürecin hızlanmasını sağlayabilir.
Kaynaklar
Bu makaledeki bilgiler, Türkiye ile AB arasındaki vize sorunu, ekonomik kayıplar ve diplomatik krizle ilgili 2025 yılında yayınlanan güncel haberlere ve resmi açıklamalara dayanarak hazırlanmıştır. Aşağıda, vize sorunu ve ilgili konular hakkında genel bilgi sağlayabilecek bazı kaynak türleri ve örnekleri (gerçek ve güncel bağlantılarla) bulunmaktadır:
- Vize Sorunu ve TBMM Tartışmaları:
- Avrupa Birliği ve Vize Serbestisi:
- Ekonomik ve Diplomatik Analizler:
Not: Verilen bağlantılar genel kaynaklara yönlendirme amaçlıdır ve sürekli güncellenen web siteleridir. Spesifik haber, rapor veya düzenlemeler için bu platformlarda detaylı arama yapılması önerilir.
Sık Sorulan Sorular
Türk vatandaşlarının vize başvurularının reddedilme oranı neden bu kadar yüksek?
Türk vatandaşlarının Schengen vize başvurularının reddedilme oranı, 2024 yılında %14,5 olarak kaydedilmiş ve Türkiye, Cezayir’den sonra en yüksek ret oranına sahip ikinci ülke olmuştur. Bu yüksek ret oranı, birkaç temel faktöre dayanmaktadır. İlk olarak, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Türkiye’deki sığınmacı meselesini vize başvurularını değerlendirirken önemli bir risk faktörü olarak görmektedir. İYİ Parti Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz’ın belirttiği gibi, sığınmacılar nedeniyle vize almak neredeyse imkânsız hale gelmiştir. AB, Türkiye’den gelen başvurularda düzensiz göç riskini en aza indirmek için katı bir değerlendirme süreci uygulamaktadır. İkinci olarak, vize başvurularında talep edilen belgelerin eksikliği veya yetersizliği, reddedilme oranlarını artırmaktadır. Örneğin, finansal durum kanıtı, seyahat amacı belgeleri veya dönüş garantisi gibi kriterlerde eksiklikler, başvuruların reddedilmesine yol açmaktadır. Üçüncü olarak, bazı muhalefet milletvekilleri, vize rejiminin Türkiye’ye karşı bir siyasi baskı aracı olarak kullanıldığını savunmaktadır. Yeni Yol Partisi İstanbul Milletvekili Doğan Demir, bu durumun siyasi bir manevra olduğunu belirtmiş ve AB’nin Türk vatandaşlarına yönelik katı tutumunun diplomatik bir kriz boyutuna ulaştığını ifade etmiştir. Ayrıca, vize başvurularının reddedilmesiyle ödenen ücretlerin iade edilmemesi, ekonomik bir yük oluşturmakta ve bu durum, başvuru süreçlerine olan güveni sarsmaktadır. Sosyal medya platformlarında, vatandaşların vize reddi süreçlerinin şeffaf olmadığını ve keyfi kararlar alındığını düşündüğü görülmektedir. Bu faktörler bir araya geldiğinde, Türk vatandaşlarının vize başvurularının yüksek ret oranı, hem bireysel hem de ulusal düzeyde ciddi bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.
Vize reddi nedeniyle yaşanan ekonomik kayıpların boyutu nedir ve bu kayıplar nasıl oluşuyor?
Vize reddi nedeniyle yaşanan ekonomik kayıplar, Türk vatandaşları için ciddi bir maddi yük oluşturmaktadır. Yeni Yol Partisi İstanbul Milletvekili Doğan Demir’in TBMM’de yaptığı açıklamaya göre, reddedilen vize başvurularının maliyeti 15 milyon avroyu bulmaktadır. Son 16 yılda, 1 milyondan fazla Schengen vize başvurusunun reddedildiği ve bu süreçte ödenen başvuru ücretlerinin toplamda 34,6 milyar TL’ye ulaştığı tahmin edilmektedir. Bu kayıplar, vize başvuru ücretlerinin iade edilmemesi nedeniyle oluşmaktadır. Schengen vize başvuruları için yetişkinlerden alınan standart ücret, başvuru türüne bağlı olarak 80-120 avro arasında değişmektedir. Ancak, başvuruların reddedilmesi durumunda bu ücretler geri ödenmemekte, bu da vatandaşlar için doğrudan bir ekonomik kayıp anlamına gelmektedir. Özellikle iş insanları, akademisyenler, sanatçılar, sporcular ve öğrenciler gibi farklı kesimlerden başvuru sahipleri, bu yüksek maliyetler nedeniyle ciddi maddi zararlarla karşılaşmaktadır. Örneğin, İYİ Parti Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz, vize başvuru maliyetlerinin 30 bin lirayı aştığını belirtmiş ve bu durumun özellikle ekonomik olarak dezavantajlı gruplar için ağır bir yük oluşturduğunu vurgulamıştır. Ekonomik kayıplar, sadece başvuru ücretleriyle sınırlı kalmamakta; vize reddi nedeniyle iptal edilen seyahat planları, uçak bileti masrafları, konaklama rezervasyonları ve diğer hazırlık giderleri de bu kayıpları artırmaktadır. Ayrıca, vize engelleri nedeniyle uluslararası ticari anlaşmalar, akademik işbirlikleri veya kültürel etkinliklere katılım fırsatlarının kaçırılması, dolaylı olarak Türkiye’nin ekonomik ve sosyal potansiyeline zarar vermektedir. Sosyal medya platformlarında, vatandaşlar bu ekonomik kayıpların adaletsiz olduğunu ve vize süreçlerinin şeffaflıktan yoksun olduğunu sıkça dile getirmektedir. Bu durum, hem bireysel hem de ulusal düzeyde ciddi bir ekonomik yük oluşturmakta ve Türkiye’nin uluslararası ilişkilerdeki hareket kabiliyetini sınırlamaktadır.
Vize serbestisi için kalan altı kriter nelerdir ve neden tamamlanması zor?
Türkiye’nin AB ile vize serbestisi elde edebilmesi için 2013 yılında başlatılan Vize Serbestisi Diyaloğu kapsamında belirlenen 72 kriterden altısı hâlâ tamamlanmamıştır. Bu kriterler; yolsuzlukla mücadele, kişisel verilerin korunması, Europol ile operasyonel işbirliği, cezai konularda adli işbirliği, terörizmle mücadele mevzuatının AB standartlarına uyumu ve Geri Kabul Anlaşması’nın tam uygulanmasıdır. Bu kriterlerin tamamlanması, hem teknik hem de siyasi açıdan karmaşık bir süreç gerektirmektedir. Örneğin, terörizmle mücadele yasalarının AB standartlarına uyumlu hale getirilmesi, Türkiye’nin ulusal güvenlik önceliklerini korurken aynı zamanda ifade özgürlüğü ve insan hakları gibi demokratik değerlere uyum sağlamasını zorunlu kılmaktadır. Bu, Türkiye’nin iç politik dinamikleri nedeniyle tartışmalı bir konudur, çünkü mevcut yasaların kapsamı ve uygulanışı, AB tarafından fazla geniş ve muğlak bulunmakta, bu da reform sürecini zorlaştırmaktadır. Kişisel verilerin korunması kriteri, Türkiye’nin veri güvenliği yasalarını AB’nin Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) ile uyumlu hale getirmesini gerektirmektedir, ancak bu süreç, teknik altyapı eksiklikleri ve yasal düzenlemelerin zaman alıcı doğası nedeniyle yavaş ilerlemektedir. Europol ile operasyonel işbirliği ve cezai konularda adli işbirliği, Türkiye ile AB arasında daha derin bir güven ilişkisi gerektirmektedir, ancak sığınmacı meselesi ve siyasi anlaşmazlıklar bu işbirliğini sınırlamaktadır. Geri Kabul Anlaşması’nın tam uygulanması ise, Türkiye’nin AB ülkelerinden iade edilen sığınmacıları kabul etmesi anlamına gelmekte, ancak bu konuda Türkiye’nin iç politik ve toplumsal hassasiyetleri, süreci karmaşık hale getirmektedir. AK Parti İstanbul Milletvekili Oğuz Üçüncü’nün belirttiği gibi, AB’nin Güney Kıbrıs meselesini bir bahane olarak kullanması ve değişen güvenlik mimarisi nedeniyle rijit tutumlarını sürdürmesi, bu kriterlerin tamamlanmasını daha da zorlaştırmaktadır. Sosyal medya platformlarında, vatandaşlar bu kriterlerin siyasi bir engel olarak kullanıldığını ve AB’nin Türkiye’ye eşit bir ortak gibi davranmadığını sıkça tartışmaktadır. Bu durum, vize serbestisi sürecinin hem teknik hem de diplomatik bir sınav olduğunu göstermektedir.
Vize sorunu gençler üzerinde nasıl bir etki yaratıyor ve “umut krizi” ne anlama geliyor?
DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk Özen’in TBMM’de dile getirdiği “umut krizi”, vize sorununun gençler üzerindeki derin etkilerini tanımlamak için kullandığı güçlü bir ifadedir. Vize engelleri, özellikle genç nesillerin Avrupa’daki eğitim, iş ve kültürel fırsatlara erişimini ciddi şekilde kısıtlamaktadır. Örneğin, Erasmus gibi öğrenci değişim programlarına katılmak isteyen gençler, vize başvurularının reddedilmesi nedeniyle bu fırsatları kaçırmakta, bu da uluslararası deneyim kazanma şanslarını sınırlamaktadır. Benzer şekilde, Avrupa’daki staj programları, iş fırsatları veya kültürel etkinliklere katılım, vize reddi nedeniyle imkânsız hale gelmektedir. Bu durum, gençler arasında hayal kırıklığı ve yabancılaşma duygusu yaratmakta, Türkiye’deki fırsatlara olan inancı zayıflatmaktadır. Özen’in belirttiği gibi, gençlerin Türkiye’den ayrılma arzusu hiçbir dönemde bu kadar yüksek olmamıştır. Sosyal medya platformlarında, vize reddi yaşayan gençlerin paylaşımları, bu umut krizinin boyutlarını açıkça ortaya koymaktadır. Birçok genç, vize engelleri nedeniyle gelecek planlarını gerçekleştirememekte ve bu, Türkiye’ye olan güvenlerini sarsmaktadır. Örneğin, bir sosyal medya kullanıcısının paylaşımında, vize reddi nedeniyle bir Avrupa üniversitesinden alınan burs fırsatının kullanılamadığı belirtilmiş ve bu durumun gençlerde ciddi bir motivasyon kaybına yol açtığı ifade edilmiştir. Umut krizi, gençlerin sadece bireysel hedeflerine ulaşamamasını değil, aynı zamanda Türkiye’nin demografik avantajlarını kaybetme riskini de ifade etmektedir. Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusu, ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınması için büyük bir potansiyel taşırken, vize engelleri bu potansiyelin uluslararası alanda değerlendirilmesini zorlaştırmaktadır. Vize serbestisi, gençlerin küresel fırsatlara erişimini kolaylaştırarak bu umut krizini aşmada önemli bir adım olabilir, ancak mevcut engeller, genç nesillerde uzun vadeli bir yabancılaşma riski yaratmaktadır.