Türkiye AB Üyelik Sürecinin Dondurulması: Demokratik Gerileme ve Eleştiriler

Avrupa Parlamentosu’nun Kararı ve Türkiye’nin AB Yolculuğu Türkiye AB Üyelik Süreci, Avrupa Parlamentosu (AP), 7 Mayıs 2025 tarihinde, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinin mevcut koşullarda yeniden başlatılamayacağını duyuran bir raporu kabul etti. 367 parlamenterin...

Yazar Burcu Tekin

Tarih: 8 Mayıs 2025

Avrupa Parlamentosu’nun Kararı ve Türkiye’nin AB Yolculuğu

Türkiye AB Üyelik Süreci, Avrupa Parlamentosu (AP), 7 Mayıs 2025 tarihinde, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinin mevcut koşullarda yeniden başlatılamayacağını duyuran bir raporu kabul etti. 367 parlamenterin lehte oy kullandığı bu rapor, Türkiye’de demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında yaşanan gerilemeleri mercek altına alarak, üyelik sürecinin süresiz olarak dondurulduğunu resmen ilan etti.

Bu karar, Türkiye ile AB arasında yıllardır süren karmaşık ilişkinin geldiği son noktayı işaret ederken, aynı zamanda Türkiye’nin jeopolitik önemine rağmen demokratik standartlardaki eksikliklerin bu süreci gölgede bıraktığını vurguladı.

Rapor, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik siyasi baskılar ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne (KKTC) gerçekleştirdiği ziyareti sert bir dille eleştirdi. Avrupa Parlamentosu’nun bu tutumu, Türkiye’nin AB üyeliği hedefinden giderek uzaklaştığına dair güçlü bir mesaj olarak değerlendiriliyor.

Türkiye’nin AB üyelik süreci, 1963 yılında Ankara Anlaşması ile başlayan ve 2005 yılında resmi müzakerelerin start almasıyla hız kazanan uzun bir yolculuk. Ancak, özellikle 2010’lu yıllardan itibaren, Türkiye’de demokratik standartlarda yaşanan gerilemeler, basın özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar, yargı bağımsızlığının zayıflaması ve insan hakları ihlalleri, bu süreci ciddi şekilde sekteye uğrattı.

Avrupa Parlamentosu’nun 2018 yılından bu yana üyelik müzakerelerinin fiilen durduğunu belirtmesi, son raporla birlikte daha net bir şekilde ortaya kondu. AP, Türkiye’nin stratejik ve jeopolitik önemini kabul etse de, bu faktörlerin demokratik eksiklikleri telafi edemeyeceğini açıkça ifade etti.

Raporda, Türkiye toplumunun önemli bir kesiminin demokratik ve Avrupa yanlısı beklentilere sahip olduğu belirtilirken, AB üyelik kriterlerinin tartışmaya açık olmadığı bir kez daha vurgulandı. Bu bağlamda, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin tam üyelik yerine daha sınırlı bir “stratejik ortaklık” çerçevesinde ilerlemesi gerektiği önerisi, raporda öne çıkan bir diğer unsur oldu.

Avrupa Parlamentosu’nun raporunda, Türkiye’nin demokratik gerileme sürecinde yalnız olmadığını, ancak bu gerilemenin kasıtlı ve sistematik bir şekilde ilerlediğini savunan ifadeler dikkat çekiyor.

Özellikle, hükümetin eleştirel seslere yönelik baskıları, barışçıl protestolara orantısız müdahaleler ve hızlı yargılamalar, raporda sert bir şekilde eleştirildi. Türkiye’de muhalefetin hedef alındığı, basın özgürlüğünün kısıtlandığı ve sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinin engellendiği belirtilirken, bu durumun ülkeyi otoriter bir yönetim modeline daha da yaklaştırdığı öne sürüldü.

Avrupa Parlamentosu, bu tür uygulamaların AB değerleriyle bağdaşmadığını ve üyelik sürecinin yeniden canlanması için köklü reformlara ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Ayrıca, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını uygulamaması, özellikle Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davaları bağlamında, raporda önemli bir eleştiri noktası olarak yer aldı.

türkiye ab üyelik süreci

Ekrem İmamoğlu’na Yönelik Baskılar ve Siyasi Hedefler

Avrupa Parlamentosu’nun raporunda, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik baskılar, Türkiye’deki demokratik gerilemenin en somut örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. İmamoğlu, 2019 yılında İstanbul belediye başkanlığı seçimlerini kazanarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi kariyerinde önemli bir dönüm noktası olan İstanbul’u muhalefetin eline geçirmişti.

Ancak, bu zaferin ardından İmamoğlu’nun siyasi bir hedef haline geldiği, hem Türk hükümeti hem de uluslararası gözlemciler tarafından sıkça dile getirildi. AP raporunda, İmamoğlu’nun 19 Mart 2025 tarihinde “yolsuzluk” ve “terör örgütüyle bağlantı” gibi suçlamalarla gözaltına alınması, ardından 23 Mart’ta tutuklanması, “siyasi amaçlı bir hamle” olarak nitelendirildi. Raporda, bu sürecin, İmamoğlu’nun gelecekteki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin önde gelen adaylarından biri olmasını engellemek amacıyla tasarlandığı savunuldu.

İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve tutuklanması, yalnızca Türkiye içinde değil, uluslararası alanda da geniş yankı uyandırdı. Avrupa Konseyi, Avrupa Yeşiller Partisi ve Avrupa Sosyalistler Grubu gibi kurumlar, bu kararları kınayarak, İmamoğlu’nun demokratik yollarla seçilmiş bir lider olduğuna ve halkın iradesine karşı bir müdahale gerçekleştirildiğine dikkat çekti.

AP Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, İmamoğlu’nun gözaltına alınmasını, “Türk makamlarının yetkilerini kötüye kullanmasının bir başka örneği” olarak değerlendirerek, Türkiye’nin “tamamen otoriter bir devlete doğru hızla ilerlediği” yorumunu yaptı. Ayrıca, İmamoğlu’nun üniversite diplomasının iptal edilmesi ve bu kararın cumhurbaşkanlığı adaylığı için bir engel oluşturması, raporda “siyasi mühendislik” olarak tanımlandı. Avrupa Parlamentosu, bu tür uygulamaların, Türkiye’de muhalefetin demokratik rekabet şansını ortadan kaldırdığını ve hukukun üstünlüğü ilkesini zedelediğini belirtti.

İmamoğlu’na yönelik baskılar, yalnızca bireysel bir siyasi figürün hedef alınmasıyla sınırlı kalmadı; aynı zamanda Türkiye’deki yerel demokrasinin zayıflatılmasına yönelik daha geniş bir stratejinin parçası olarak görüldü. Raporda, muhalefet belediyelerine kayyum atanması uygulaması da eleştirildi.

Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi, bu tür uygulamaların, Türkiye’nin 1992 yılında imzaladığı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na aykırı olduğunu vurguladı. İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından İstanbul’da başlayan protestolar, hükümetin barışçıl gösterilere yönelik sert müdahaleleri ve sosyal medya kısıtlamaları da raporda yer aldı.

Özellikle, protestolar sırasında 1879’dan fazla kişinin gözaltına alınması, gazeteciler, avukatlar ve insan hakları savunucularının hedef alınması, AP tarafından “temel insan haklarının açık ihlali” olarak değerlendirildi. Bu olaylar, Türkiye’de demokratik alanın giderek daraldığını ve muhalefetin susturulmaya çalışıldığını gösteren önemli göstergeler olarak raporda detaylı bir şekilde işlendi.

Kuzey Kıbrıs Ziyareti ve Uluslararası Eleştiriler

Avrupa Parlamentosu’nun raporunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gerçekleştirdiği ziyaret, “yasa dışı” olarak nitelendirilerek sert bir şekilde eleştirildi. Bu ziyaret, Kıbrıslı Rum ve Türk toplumlarının çıkarlarına doğrudan müdahale olarak görüldü ve Kıbrıs sorununun çözümüne zarar verdiği savunuldu. AP, Kıbrıs’ta tek çözümün, iki toplumlu ve iki bölgeli bir federasyon temelinde olduğunu yinelerken, Türkiye’nin KKTC’ye yönelik politikalarının bu hedefe ters düştüğünü belirtti.

Raporda, Erdoğan’ın ziyareti sırasında yaptığı açıklamaların, AB’nin Kıbrıs politikasına meydan okuduğu ve bölgesel gerilimi artırdığı ifade edildi. Ayrıca, Pile-Yiğitler yolu projesi gibi insani amaçlı girişimlerin bile AP tarafından eleştirilmesi, Türkiye’nin Kıbrıs politikalarının AB ile ilişkilerde ne denli hassas bir mesele olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Kuzey Kıbrıs konusundaki eleştiriler, Türkiye’nin dış politikasında AB ile yaşadığı derin görüş ayrılıklarının bir yansıması olarak değerlendirilebilir. AP, Türkiye’nin Suriye, Irak ve Libya’daki rollerini de eleştirirken, bu politikaların AB’nin dış politika öncelikleriyle uyuşmadığını belirtti.

Özellikle, Türkiye’nin Rusya ile yakın ekonomik ve ticari ilişkileri, AB yaptırımlarına rağmen sürdürülmesi nedeniyle raporda bir başka eleştiri noktası olarak yer aldı. Türkiye’nin NATO üyesi bir ülke olarak İsveç’in NATO üyeliğini geciktirmesi de raporda kınandı ve bu durumun yalnızca Rusya’ya fayda sağladığı öne sürüldü. Bu tür dış politika farklılıkları, Türkiye’nin AB üyelik sürecindeki engellerden biri olarak görülürken, AP’nin Türkiye ile ilişkilerde tam üyelik yerine “stratejik ortaklık” önerisi, bu farklılıkları aşma çabası olarak yorumlanabilir.

Demokratik Gerileme ve AİHM Kararlarına Uyum Sorunu

Avrupa Parlamentosu’nun raporunda, Türkiye’de demokratik gerilemenin temel nedenlerinden biri olarak, hükümetin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uymaması gösterildi. Özellikle, insan hakları savunucusu Osman Kavala ve eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a ilişkin AİHM kararlarının uygulanmaması, raporda ciddi bir endişe kaynağı olarak vurgulandı.

AP, bu kararların bağlayıcı olduğunu ve Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyesi olarak bu kararlara uymakla yükümlü olduğunu belirtti. Ayrıca, AİHM kararlarına uyumun, Türkiye’ye yapılacak mali yardımların bir ön koşulu olarak değerlendirilmesi önerisi, raporda dikkat çeken bir başka unsur oldu. Bu öneri, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde ekonomik boyutun da demokratik reformlara bağlı olduğunu gösteriyor.

Türkiye’de yargı bağımsızlığının zayıflaması, raporda demokratik gerilemenin en kritik unsurlarından biri olarak ele alındı. Yargı sisteminin siyasi amaçlarla araçsallaştırıldığı, muhalefet milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırıldığı ve eleştirel seslerin yargı yoluyla susturulduğu belirtildi. Raporda, özellikle Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde getirilen kısıtlayıcı önlemlerin hala yürürlükte olduğu ve bu durumun demokratik kurumların işleyişini ciddi şekilde engellediği ifade edildi.

Ayrıca, hükümetin insan hakları savunucularını ve sivil toplum kuruluşlarını hedef alan söylemleri, masumiyet karinesi ilkesine zarar verdiği gerekçesiyle eleştirildi. AP, Türkiye’nin demokratik reformlar konusunda somut adımlar atması gerektiğini, aksi takdirde üyelik sürecinin yeniden başlamasının mümkün olmadığını vurguladı.

Stratejik Ortaklık Önerisi ve Türkiye-AB İlişkilerinin Geleceği

Avrupa Parlamentosu’nun raporunda, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin mevcut koşullarda devam edemeyeceği belirtilirken, bunun yerine daha yakın, dinamik ve stratejik bir ortaklık kurulması önerildi. Bu öneri, Türkiye ile AB arasında tam üyelik hedefinden ziyade, iklim eylemi, enerji güvenliği, terörle mücadele ve bölgesel istikrar gibi alanlarda işbirliğine odaklanan bir ilişki modelini öngörüyor.

Raporda, Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve enerji alanındaki stratejik önemine vurgu yapılsa da, bu önemin demokratik ilkelerden ödün verilmesini meşrulaştıramayacağı belirtildi. Ayrıca, Türk toplumunun Avrupa yanlısı beklentilerinin, üyelik sürecinin tamamen sona erdirilmemesi gerektiğinin bir göstergesi olduğu ifade edildi.

Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin geleceği, raporda hem umut verici hem de karmaşık bir tablo olarak çiziliyor. Türk toplumunun büyük bir kısmının AB değerlerine bağlı olduğu belirtilirken, hükümetin bu değerlerden uzaklaşan politikaları eleştiriliyor. AP, Türkiye’nin Schengen vizesi süreçlerinde yaşadığı zorluklara da değinerek, bu konuda kapasite artırımı çağrısında bulundu.

Ancak, raporda, AB-Türkiye ilişkilerindeki temel sorunun, değerler ve standartlar arasındaki “büyük uçurum” olduğu vurgulandı. Bu uçurumun kapatılması için Türk yetkililerin somut adımlar atması gerektiği, aksi takdirde ilişkilerin sınırlı bir çerçevede kalacağı belirtildi.

Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde ekonomik boyut da raporda önemli bir yer tutuyor. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, vize kolaylığı ve enerji işbirliği gibi konular, önerilen stratejik ortaklığın temel taşları olarak görülüyor. Ancak, bu işbirliği alanlarının bile demokratik reformlara bağlı olduğu vurgulanıyor.

Raporda, Türkiye’nin AB üyelik sürecindeki tıkanıklığın aşılması için köklü değişiklikler yapması gerektiği, aksi takdirde mevcut durumun hem Türkiye hem de AB için kayıplara yol açacağı ifade edildi. Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusunun Avrupa yanlısı beklentilerini dikkate alarak, bu beklentilerin karşılanması için hükümetin daha fazla çaba göstermesi gerektiğini savundu.

Türk Hükümetinin Tepkisi ve İlişkilerdeki Gerginlik

Avrupa Parlamentosu’nun raporuna, Türk hükümetinden sert tepkiler geldi. Dışişleri Bakanlığı, raporun “çarpıtılmış, önyargılı ve gerçek dışı iddialar” içerdiğini belirterek, AP’yi sığ ve vizyonsuz bir yaklaşımla suçladı. Bakanlık, raporun Türkiye karşıtı çevrelerin dezenformasyonuna dayandığını ve KKTC ziyaretine yönelik eleştirilerin mesnetsiz olduğunu savundu.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ise, İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve yargı süreçleriyle ilgili eleştirileri reddederek, bu süreçlerin siyasi değil hukuki olduğunu iddia etti. Türk hükümetinin bu tepkileri, AP raporunun Ankara-Brüksel ilişkilerinde yeni bir gerginlik dalgası yarattığını gösteriyor.

Türk hükümetinin raporlara yönelik tepkileri, yalnızca 2025 raporuna özgü değil; geçmiş yıllarda da benzer eleştirilere karşı sert bir tutum sergilenmişti. Dışişleri Bakanlığı, AP raporlarının bağlayıcı olmadığını ve Türkiye’nin AB üyelik hedefinden vazgeçmediğini sıkça vurguladı. Ancak, AP’nin raporları, Avrupa Komisyonu’nun hazırladığı ülke raporlarının tonunu ve içeriğini etkilediği için, Ankara açısından önem taşıyor.

Türk hükümeti, raporların Türkiye karşıtı grupların etkisinde hazırlandığını iddia ederken, AP ise bu eleştirileri reddederek, raporların objektif verilere dayandığını savunuyor. Bu karşılıklı restleşmeler, Türkiye-AB ilişkilerindeki güven krizini derinleştiriyor.

Sonuç: Türkiye’nin AB ile Zorlu Yolculuğu

Avrupa Parlamentosu’nun 7 Mayıs 2025 tarihli raporu, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin süresiz olarak dondurulduğunu ilan ederek, iki taraf arasındaki ilişkilerin geleceğine dair önemli ipuçları verdi. Demokratik gerileme, Ekrem İmamoğlu’na yönelik baskılar, Kuzey Kıbrıs ziyareti ve AİHM kararlarına uyum sorunu, raporda öne çıkan eleştiri noktaları oldu.

Türkiye’nin stratejik önemine rağmen, demokratik standartlardaki eksikliklerin bu süreci gölgede bıraktığı vurgulandı. AP’nin tam üyelik yerine stratejik ortaklık önerisi, ilişkilerin yeniden tanımlanması için bir yol haritası sunarken, Türk toplumunun Avrupa yanlısı beklentilerinin bu süreçte önemli bir rol oynayacağı belirtildi.

Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler, hem tarihsel hem de güncel dinamikler açısından karmaşık bir tablo sunuyor. Demokratik reformlar, hukukun üstünlüğü ve insan hakları, bu ilişkilerin temel taşları olmaya devam ediyor. Ancak, mevcut koşullarda, Türkiye’nin AB üyelik hedefinden uzaklaştığı ve ilişkilerin daha sınırlı bir çerçevede ilerleyeceği öngörülüyor. Türk hükümetinin rapora verdiği sert tepkiler, bu sürecin daha fazla gerginlik yaratabileceğini gösteriyor. Gelecekte, Türkiye’nin demokratik standartları güçlendirme yönünde atacağı adımlar, bu ilişkilerin seyrini belirleyecek en kritik faktör olacak.

Kaynaklar

  • Sözcü: Avrupa Parlamentosu, ‘demokratik gerilemeden’ dolayı ‘Türkiye’nin AB üyelik süreci süresiz dondu’
  • BBC News Türkçe: Avrupa Parlamentosu Türkiye raporunu kabul etti
  • T24: Avrupa Parlamentosu’ndan Türkiye’ye AİHM çağrısı, ‘otoriterlik’ eleştirisi
  • BBC News Türkçe: İmamoğlu’nun tutuklanması Avrupa ile ilişkileri nasıl etkileyebilir?
  • Euronews: Ekrem İmamoğlu gözaltına alındı: Avrupa ve dünya nasıl yorumladı?
  • T24: Avrupa Parlamentosu, Türkiye’de demokratik standartlardaki gerilemenin ‘kasıtlı’ olduğu belirtilen raporu kabul etti
  • BBC News Türkçe: AB’den Türkiye’ye AİHM çağrısı, ‘otoriterlik’ eleştirisi
  • BBC News Türkçe: AB’den Türkiye raporu: Demokratik kurumların işleyişinde ciddi eksiklikler var
  • BoldMedya: Türkiye’de insan hakları ihlalleri: AP vekillerinden ‘Tepki yetersiz, üst düzey toplantılar durdurulmalı’ çağrısı
  • BBC News Türkçe: Türkiye, Avrupa Parlamentosu raporuna neden tepki gösteriyor?
  • T.C. Dışişleri Bakanlığı: Avrupa Parlamentosu’nun 2023-2024 Türkiye Raporu Hk.

Sık Sorulan Sorular

Avrupa Parlamentosu neden Türkiye’nin AB üyelik sürecini dondurdu?

Avrupa Parlamentosu, 7 Mayıs 2025 tarihinde kabul ettiği raporda, Türkiye’de demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında yaşanan gerilemeleri gerekçe göstererek üyelik sürecinin süresiz olarak dondurulduğunu açıkladı. Raporda, özellikle yargı bağımsızlığının zayıflaması, basın özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar, muhalefete baskılar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uyulmaması gibi unsurlar vurgulandı. Ayrıca, Ekrem İmamoğlu’na yönelik siyasi baskılar ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yapılan ziyaret de sert bir şekilde eleştirildi. AP, bu koşullarda Türkiye’nin AB üyelik kriterlerini karşılamadığını belirtti.

Ekrem İmamoğlu’na yönelik baskılar neden Avrupa Parlamentosu raporunda öne çıktı?

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 2025 yılında “yolsuzluk” ve “terör örgütüyle bağlantı” suçlamalarıyla gözaltına alınıp tutuklanması, Avrupa Parlamentosu tarafından siyasi bir hamle olarak değerlendirildi. Raporda, bu sürecin İmamoğlu’nun gelecekteki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin güçlü bir adayı olmasını engellemek amacıyla tasarlandığı savunuldu. AP, bu baskıların Türkiye’de muhalefetin demokratik rekabet şansını ortadan kaldırdığını ve hukukun üstünlüğü ilkesini zedelediğini ifade etti. İmamoğlu’nun durumu, Türkiye’deki demokratik gerilemenin somut bir örneği olarak raporda geniş yer buldu.

Kuzey Kıbrıs ziyareti neden Avrupa Parlamentosu tarafından eleştirildi?

Avrupa Parlamentosu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne (KKTC) gerçekleştirdiği ziyareti “yasa dışı” olarak nitelendirerek, bu ziyaretin Kıbrıslı Rum ve Türk toplumlarının çıkarlarına zarar verdiğini belirtti. Raporda, ziyaretin Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik iki toplumlu, iki bölgeli federasyon hedefiyle çeliştiği savunuldu. Ayrıca, Erdoğan’ın ziyarette yaptığı açıklamaların AB’nin Kıbrıs politikasına meydan okuduğu ve bölgesel gerilimi artırdığı ifade edildi. Bu durum, Türkiye’nin dış politikasının AB ile uyumsuzluğunun bir göstergesi olarak raporda eleştirildi.

Türkiye ile AB arasında stratejik ortaklık önerisi nedir?

Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin mevcut koşullarda devam edemeyeceğini belirtirken, tam üyelik yerine daha yakın, dinamik ve stratejik bir ortaklık önerdi. Bu model, iklim eylemi, enerji güvenliği, terörle mücadele ve bölgesel istikrar gibi alanlarda işbirliğine odaklanıyor. Raporda, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik önemine vurgu yapılsa da, bu önemin demokratik reformlar olmadan yeterli olmayacağı belirtildi. Stratejik ortaklık, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin yeniden tanımlanması için bir alternatif olarak sunuldu, ancak bu işbirliğinin de demokratik standartlara bağlı olduğu vurgulandı.

Türkiye’nin AB üyelik süreci tamamen sona erdi mi?

Hayır, Avrupa Parlamentosu’nun raporu, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin tamamen sona erdiğini değil, mevcut koşullarda süresiz olarak dondurulduğunu belirtiyor. Raporda, Türk toplumunun önemli bir kesiminin demokratik ve Avrupa yanlısı beklentileri olduğu ifade edilerek, bu beklentilerin üyelik sürecinin tümüyle terk edilmemesi gerektiğinin bir göstergesi olduğu vurgulandı. Ancak, sürecin yeniden canlanması için Türkiye’nin demokratik reformlar, yargı bağımsızlığı ve insan hakları alanlarında köklü değişiklikler yapması gerektiği belirtildi. Aksi takdirde, ilişkiler stratejik ortaklık gibi daha sınırlı bir çerçevede ilerleyebilir.

Türkiye’nin AB üyelik sürecindeki engeller nelerdir ve bu engeller nasıl aşılabilir?

Avrupa Parlamentosu’nun 7 Mayıs 2025 tarihinde kabul ettiği rapor, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinin süresiz olarak dondurulduğunu ilan ederken, bu kararın ardında yatan temel engelleri detaylı bir şekilde ortaya koydu. Raporda, Türkiye’de demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında yaşanan sistematik gerilemeler, üyelik sürecinin önündeki en büyük engeller olarak tanımlandı. Özellikle, yargı bağımsızlığının zayıflaması, basın özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar, muhalefet liderlerine ve sivil toplum kuruluşlarına uygulanan baskılar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uyulmaması ve otoriter yönetim eğilimlerinin artması, raporda öne çıkan eleştiriler arasında yer aldı. Örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik siyasi suçlamalar ve tutuklama süreci, muhalefetin demokratik rekabet şansını ortadan kaldıran bir hamle olarak değerlendirildi. Benzer şekilde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne (KKTC) yaptığı ziyaret, AB’nin Kıbrıs politikasıyla çeliştiği gerekçesiyle sert bir şekilde kınandı. Ayrıca, Türkiye’nin dış politikasında, özellikle Rusya ile yakın ilişkileri ve Suriye, Irak ve Libya’daki rolleri, AB’nin dış politika öncelikleriyle uyumsuzluk olarak raporda vurgulandı.
Bu engellerin aşılması için Avrupa Parlamentosu, Türkiye’ye köklü ve somut reformlar yapma çağrısında bulundu. Öncelikle, yargı bağımsızlığını güçlendirecek adımlar atılması gerektiği belirtildi. Bu, hâkim ve savcıların atanma süreçlerinin şeffaflaştırılması, siyasi etkilerden arındırılması ve AİHM kararlarına tam uyum sağlanması anlamına geliyor. Özellikle Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş gibi davalarda AİHM kararlarının uygulanması, Türkiye’nin Avrupa Konseyi yükümlülüklerini yerine getirmesi açısından kritik görülüyor. İkinci olarak, basın özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların kaldırılması ve gazetecilere, insan hakları savunucularına yönelik baskıların sona erdirilmesi talep edildi. Raporda, Türkiye’de 2023-2024 yıllarında 150’den fazla gazetecinin gözaltına alındığı ve 50’ye yakın medya kuruluşunun kapatıldığı belirtilerek, bu durumun demokratik bir toplumla bağdaşmadığı vurgulandı. Üçüncü olarak, muhalefetin demokratik haklarının korunması ve yerel demokrasinin güçlendirilmesi gerektiği ifade edildi. Kayyum atamaları gibi uygulamaların sona erdirilmesi ve muhalefet belediyelerinin özerkliğinin tanınması, bu kapsamda önerilen reformlar arasında yer aldı.
Dış politika alanında ise Türkiye’nin AB ile daha uyumlu bir çizgi benimsemesi gerektiği belirtildi. Raporda, Türkiye’nin NATO üyesi olarak İsveç’in NATO üyeliğini geciktirmesi ve Rusya’ya yönelik AB yaptırımlarına uymaması eleştirildi. Bu tür politikaların, yalnızca bölgesel istikrara zarar vermekle kalmadığı, aynı zamanda Türkiye’nin AB ile güven ilişkisini zedelediği savunuldu. Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin dış politikada AB ile daha yakın bir işbirliği geliştirmesi durumunda, enerji güvenliği, iklim eylemi ve terörle mücadele gibi alanlarda ortak projelerin hayata geçirilebileceğini belirtti. Ancak, bu işbirliğinin bile demokratik reformlara bağlı olduğu vurgulandı.
Engellerin aşılması için önerilen bir diğer yol, AB-Türkiye ilişkilerinin tam üyelik hedefinden ziyade “stratejik ortaklık” modeline kaydırılması oldu. Bu model, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, vize kolaylığı, enerji işbirliği ve bölgesel istikrar gibi alanlarda daha yakın bir ilişkiyi öngörüyor. Ancak, raporda, Türk toplumunun büyük bir kısmının Avrupa yanlısı beklentilere sahip olduğu belirtilerek, bu beklentilerin tamamen göz ardı edilmemesi gerektiği ifade edildi. Türk hükümetinin reformlara yönelik somut adımlar atması durumunda, üyelik sürecinin yeniden canlanma ihtimali olduğu ima edildi. Örneğin, Schengen vizesi süreçlerinde yaşanan zorlukların aşılması için kapasite artırımı önerisi, Türk halkının AB ile bağlarını güçlendirecek bir adım olarak değerlendirildi.
Sonuç olarak, Türkiye’nin AB üyelik sürecindeki engeller, hem iç politikadaki demokratik gerilemeler hem de dış politikadaki uyumsuzluklardan kaynaklanıyor. Bu engellerin aşılması, Türk hükümetinin reform iradesine ve AB ile güven inşa etme çabalarına bağlı. Ancak, mevcut koşullarda, Avrupa Parlamentosu’nun raporu, ilişkilerin daha sınırlı bir çerçevede, stratejik ortaklık düzeyinde ilerleyeceğini öngörüyor. Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusunun Avrupa yanlısı beklentileri, bu süreçte önemli bir itici güç olarak görülse de, hükümetin otoriter eğilimlerden uzaklaşarak demokratik standartları benimsemesi, sürecin geleceği için belirleyici olacak.

Yorum yapın

Geri

Atatürk Havalimanı Terminal İstanbul Teknoparkı: Resmi Gazete Kararıyla Yeni Bir Teknoloji Merkezi

İleri

Schengen Vize Reddi: Avrupa Parlamentosu’nun Açıklamaları ve Sorunun Kökenleri