Türkiye AB İlişkilerinde Vize Serbestisi ve Stratejik Ortaklık: Güvenlik, Ekonomi ve Bağlantısallık

Vize Serbestisi: Türkiye’nin AB Yolculuğunda Kalan Altı Kriter Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile vize serbestisi hedefi, uzun süredir devam eden üyelik müzakerelerinin en kritik ve tartışmalı konularından biri olarak öne çıkıyor. Avrupa Birliği Delegasyonu Başkan...

Yazar Burcu Tekin

Tarih: 1 Haziran 2025

Vize Serbestisi: Türkiye’nin AB Yolculuğunda Kalan Altı Kriter

Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile vize serbestisi hedefi, uzun süredir devam eden üyelik müzakerelerinin en kritik ve tartışmalı konularından biri olarak öne çıkıyor. Avrupa Birliği Delegasyonu Başkan Yardımcısı Jacek Ossowski’nin İstanbul’da düzenlenen “Jeopolitik Çalkantı Döneminde Türkiye-Polonya-AB İlişkileri” konferansında yaptığı açıklamalar, bu hedefin önündeki engellerin hâlâ aşılamadığını bir kez daha ortaya koydu.

Ossowski, Türkiye’nin AB’ye aday ülkeler arasında vizesiz seyahat hakkı tanınmamış tek ülke olduğunu vurguladı ve bu hakkın elde edilmesi için kalan altı kriterin tamamlanması gerektiğini net bir şekilde ifade etti. Bu kriterler, AB’nin vize serbestisi için belirlediği yol haritasında yer alan 72 maddelik listenin son aşamalarını oluşturuyor.

Türkiye, bu kriterlerden 66’sını yerine getirmiş olsa da, özellikle yolsuzlukla mücadele, kişisel verilerin korunması, Europol ile işbirliği, cezai konularda adli işbirliği, terörizmle mücadele mevzuatı ve geri kabul anlaşmasının tam uygulanması gibi konularda eksiklikler devam ediyor. Bu durum, Türkiye’nin vizesiz Avrupa hedefine ulaşmasını zorlaştırıyor ve hem Türk vatandaşlarının hem de karar alıcıların sabrını test ediyor.

Vize serbestisi, Türk halkı için sadece bir seyahat kolaylığı değil, aynı zamanda AB ile bütünleşme sürecinin somut bir göstergesi olarak görülüyor. Türk vatandaşlarının Avrupa’ya vizesiz seyahat edebilmesi, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük bir dönüşüm potansiyeli taşıyor. Özellikle genç nüfusun Avrupa’daki eğitim ve iş fırsatlarına erişimi, turizm ve kültürel alışverişin artması gibi faydalar, vize serbestisinin önemini artırıyor.

Ancak, AB’nin bu konudaki katı tutumu, Türkiye’nin siyasi ve hukuki reform süreçlerinde daha fazla ilerleme kaydetmesini zorunlu kılıyor. Ossowski’nin açıklamaları, bu kriterlerin tamamlanmasının sadece teknik bir mesele olmadığını, aynı zamanda Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde güven inşa etmesinin bir parçası olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin bu kriterleri yerine getirme süreci, hem iç politikada hem de dış politikada hassas dengeler gerektiriyor.

Örneğin, terörizmle mücadele yasalarının AB standartlarına uygun hale getirilmesi, Türkiye’nin güvenlik önceliklerini korurken aynı zamanda ifade özgürlüğü gibi demokratik değerlere uyum sağlamasını gerektiriyor. Bu dengeyi sağlamak, Ankara için hem bir fırsat hem de bir meydan okuma olarak değerlendiriliyor.

Avrupa Parlamentosu

Türkiye AB İlişkilerinde Güvenliğin Vazgeçilmez Rolü

Dışişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Kemal Bozay, aynı konferansta Türkiye’nin Avrupa’nın güvenliği ve ekonomik direnci için vazgeçilmez bir aktör olduğunu vurguladı. Bozay, Türkiye’nin Avrupa kıtasının “en güçlü kaslarından biri” olduğunu ifade ederek, jeopolitik çalkantılarla dolu bir dönemde Türkiye’nin stratejik önemine dikkat çekti.

Küresel belirsizliklerin uluslararası aktörleri daha az temkinli davranmaya ittiğini belirten Bozay, bu durumun stratejik netlik gerektirdiğini ve Türkiye’nin bu netliği sağlamak için kilit bir rol oynadığını savundu. Türkiye, özellikle Kovid-19 pandemisi ve Ukrayna savaşı gibi kriz dönemlerinde, tedarik ve değer zincirlerinin güvenliğinde güvenli bir rota olduğunu kanıtladı.

Bu, Türkiye’nin sadece bir lojistik merkezi değil, aynı zamanda Avrupa’nın ekonomik ve güvenlik mimarisinde merkezi bir oyuncu olduğunu gösteriyor.

Türkiye’nin NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olması, Avrupa güvenliği açısından da kritik bir unsur olarak öne çıkıyor. AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Thomas Hans Ossowski, “Avrupa’nın güvenliğini Türkiye gibi bir ülke olmadan düşünmek mümkün değil” diyerek bu gerçeği teyit etti.

Türkiye, NATO çerçevesinde üstlendiği sorumluluklarla, hem bölgesel hem de küresel güvenlik tehditlerine karşı önemli bir savunma hattı oluşturuyor. Özellikle Ukrayna-Rusya çatışmasında Türkiye’nin oynadığı arabuluculuk rolü, Karadeniz’deki tahıl koridoru girişimi ve bölgesel istikrarı destekleyen politikaları, uluslararası toplum tarafından takdirle karşılanıyor.

Ossowski’nin de belirttiği gibi, Türkiye’nin Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne verdiği destek ve Gazze’deki insani yardım faaliyetleri, ülkenin dış politikada yapıcı bir aktör olduğunu ortaya koyuyor. Bu durum, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde sadece bir aday ülke değil, aynı zamanda stratejik bir ortak olarak görülmesini sağlıyor.

Gümrük Birliği ve Ekonomik İşbirliği: Yeni Fırsatlar

Türkiye ile AB arasındaki ekonomik ilişkiler, Gümrük Birliği anlaşmasıyla şekilleniyor. 1995 yılında yürürlüğe giren bu anlaşma, Türkiye’nin AB ile ticari entegrasyonunu derinleştirdi ve Türk ekonomisinin Avrupa pazarlarına erişimini kolaylaştırdı. Ancak, Gümrük Birliği’nin mevcut yapısı, hem Türkiye hem de AB için yeni ekonomik gerçekliklere uyum sağlamakta yetersiz kalıyor. Ossowski, Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin hem Türk hem de Avrupalı şirketlerin çıkarına olduğunu vurguladı. Bu güncelleme, özellikle dijital ekonomi, yeşil dönüşüm ve yeni nesil ticaret anlaşmaları gibi alanlarda işbirliğini güçlendirmeyi hedefliyor. Türkiye’nin Avrupa üretim hatlarına sağladığı katkılar, özellikle otomotiv, tekstil ve teknoloji sektörlerinde, Gümrük Birliği’nin stratejik önemini artırıyor.

Gümrük Birliği’nin modernizasyonu, Türkiye’nin AB ile ekonomik ilişkilerini sadece ticari bir çerçevede değil, aynı zamanda politik ve stratejik bir bağlamda da güçlendirebilir. Örneğin, Türkiye’nin Avrupa’nın tedarik zincirlerindeki rolü, özellikle pandemi ve Ukrayna krizi gibi dönemlerde kritik bir önem kazandı. Bozay, Türkiye’nin bu krizlerde güvenli bir lojistik ve üretim merkezi olduğunu kanıtladığını belirtti.

Avrupa’nın enerji güvenliği, yeşil dönüşüm ve teknolojik inovasyon gibi alanlarda Türkiye ile daha yakın bir işbirliği geliştirmesi, her iki tarafın da küresel rekabet gücünü artırabilir. Ancak, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi için siyasi irade ve karşılıklı güven şart. Türkiye’nin AB ile ekonomik entegrasyonunu derinleştirmesi, vize serbestisi gibi diğer alanlarda da ilerleme sağlanmasına katkı sunabilir.

Polonya’nın AB Dönem Başkanlığı ve Türkiye ile İşbirliği

Polonya’nın 2025’teki AB Dönem Başkanlığı, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir ivme yaratma potansiyeli taşıyor. Polonya’nın Ankara Büyükelçisi Maciej Lang, güvenliğin Polonya’nın önceliklerinin merkezinde olduğunu vurguladı ve Türkiye ile Polonya’nın sadece bölgeleri değil, aynı zamanda stratejileri, değerleri ve piyasaları birbirine bağladığını ifade etti. Polonya, tarihi boyunca bağımsızlık ve egemenlik için mücadele etmiş bir ülke olarak, güvenliğin değerini iyi biliyor ve bu nedenle Türkiye ile güvenlik ve savunma alanlarında yakın işbirliğini destekliyor. Lang, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefini güçlü bir şekilde desteklediklerini de belirtti.

Üç Deniz Girişimi, Türkiye ve Polonya arasındaki işbirliğinin somut bir örneği olarak öne çıkıyor. Bu girişim, Baltık, Karadeniz ve Adriyatik denizleri arasında bağlantısallığı artırmayı hedefliyor ve Türkiye’nin bu sürece dahil edilmesi, bölgesel işbirliği açısından önemli bir adım. Bozay, bu girişimin Türkiye-Polonya sinerjisinin daha güvenli ve müreffeh bir Avrupa için belirleyici adımlar atma potansiyeline sahip olduğunu belirtti. Polonya’nın AB Dönem Başkanlığı süresince odaklandığı güvenlik, savunma, bağlantısallık ve ekonomik direnç gibi alanlar, Türkiye’nin stratejik hedefleriyle örtüşüyor. Bu durum, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde yeni bir momentum yaratabilir.

Bağlantısallık ve Tedarik Zincirlerinin Güvenliği

Tedarik zincirlerinin güvenliği, modern dünyada sadece bir lojistik meselesi olmaktan çıktı ve ulusal güvenlik unsuru haline geldi. Lang’in belirttiği gibi, bağlantısallık artık sadece fiziksel altyapıdan ibaret değil; insanlar, siyaset ve potansiyel arasındaki bağları ifade ediyor. Türkiye, coğrafi konumu ve güçlü altyapısıyla, Avrupa ile Asya arasındaki bağlantısallıkta stratejik bir köprü görevi görüyor. Kovid-19 pandemisi ve Ukrayna savaşı gibi krizler, bu rolün önemini bir kez daha ortaya koydu. Türkiye, hem üretim kapasitesi hem de lojistik altyapısıyla, Avrupa’nın tedarik zincirlerini güçlendiren bir merkez haline geldi.

Bağlantısallık, sadece mal ve hizmetlerin hareketini değil, aynı zamanda kültürel ve siyasi diyaloğu da kapsıyor. Türkiye’nin AB ile geliştirdiği ilişkiler, bu bağlantısallığın hem ekonomik hem de sosyal boyutlarını güçlendirme potansiyeline sahip. Örneğin, Türkiye’nin Avrupa’ya sağladığı enerji koridorları, yenilenebilir enerji projeleri ve dijital altyapı yatırımları, AB’nin yeşil ve dijital dönüşüm hedefleriyle uyumlu bir şekilde ilerliyor. Ancak, bu potansiyelin tam anlamıyla realize edilmesi için, AB’nin Türkiye’yi sadece bir ortak değil, eşit bir paydaş olarak görmesi gerekiyor. Lang’in vurguladığı gibi, güçlü bağlar krizlere karşı direncin anahtarıdır ve Türkiye-AB ilişkilerinin bu anlayışla güçlendirilmesi gerekiyor.

Jeopolitik Belirsizlikler ve Türkiye-AB Yakınlaşması

İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, jeopolitik belirsizliklerin Türkiye ve AB’yi daha yakın bir ilişki kurmaya zorladığını belirtti. Küresel düzeyde artan riskler, özellikle enerji krizi, ticaret savaşları ve bölgesel çatışmalar, Türkiye’nin AB için stratejik önemini artırıyor. Ancak, Zeytinoğlu’nun da işaret ettiği gibi, Türkiye-AB ilişkilerinin ilerlemesi için Kıbrıs meselesine bağlı kalmadan daha dinamik adımlar atılması gerekiyor. Kıbrıs sorunu, yıllardır Türkiye-AB ilişkilerinde bir engel teşkil ediyor ve bu sorunun çözümü, vize serbestisi ve Gümrük Birliği’nin modernizasyonu gibi alanlarda ilerlemeyi kolaylaştırabilir.

Türkiye’nin Avrupa için tedarik zinciri açısından oynadığı rol, özellikle pandemi sonrası dönemde daha da belirginleşti. Avrupa’nın üretim ve lojistik ihtiyaçlarında Türkiye’nin sağladığı katkılar, AB’nin ekonomik direncini güçlendiriyor. Zeytinoğlu, bu katkının sadece ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir boyut taşıdığını vurguladı. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde daha enerjik bir yaklaşım benimsenmesi, her iki tarafın da küresel rekabet gücünü artırabilir. Ancak, bu yakınlaşma için siyasi irade, karşılıklı güven ve somut adımlar şart.

Türkiye’nin AB ile Geleceği: Stratejik Netlik ve İşbirliği

Türkiye-AB ilişkileri, hem fırsatlar hem de zorluklarla dolu bir süreç olarak devam ediyor. Vize serbestisi, Gümrük Birliği’nin modernizasyonu, güvenlik ve savunma işbirliği gibi alanlar, bu ilişkilerin temel taşlarını oluşturuyor. Türkiye’nin Avrupa’nın güvenliği, ekonomik direnci ve bağlantısallığı açısından vazgeçilmez bir aktör olduğu, hem Türk hem de Avrupalı yetkililer tarafından açıkça ifade ediliyor. Ancak, bu potansiyelin tam anlamıyla realize edilmesi için, hem Türkiye’nin kalan kriterleri yerine getirmesi hem de AB’nin daha kapsayıcı bir yaklaşım benimsemesi gerekiyor.

Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefi, Polonya gibi üye ülkelerin güçlü desteğiyle daha da anlam kazanıyor. Polonya’nın AB Dönem Başkanlığı, bu hedef doğrultusunda yeni bir ivme yaratma potansiyeli taşıyor. Aynı zamanda, Üç Deniz Girişimi gibi bölgesel işbirliği projeleri, Türkiye’nin Avrupa ile bağlarını güçlendiren somut adımlar olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin NATO’daki rolü, ekonomik katkıları ve jeopolitik konumu, onu AB için vazgeçilmez bir ortak haline getiriyor. Gelecekte, bu ortaklığın daha derin ve yapılandırılmış bir şekilde ilerlemesi, hem Türkiye hem de AB için kazan-kazan bir senaryo sunabilir.

kuzey avrupa

Kaynaklar

Bu makaledeki bilgiler, Türkiye-AB ilişkileri, vize serbestisi, Gümrük Birliği ve bölgesel güvenlik konularındaki güncel gelişmelere dayanarak hazırlanmıştır. Aşağıda, makalede ele alınan konularla ilgili genel bilgi sağlayabilecek bazı kaynak türleri ve örnekleri (gerçek ve güncel bağlantılarla) bulunmaktadır:

Not: Verilen bağlantılar genel kaynaklara yönlendirme amaçlıdır ve sürekli güncellenen web siteleridir. Spesifik haber, rapor veya düzenlemeler için bu platformlarda detaylı arama yapılması önerilir.

Sık Sorulan Sorular

Türkiye’nin AB ile vize serbestisi için yerine getirmesi gereken altı kriter nelerdir ve neden bu kadar önemli?

Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile vize serbestisi elde edebilmesi için kalan altı kriter, AB’nin 2013 yılında Türkiye ile imzaladığı Vize Serbestisi Yol Haritası’nda yer alan 72 kriterden geriye kalan maddelerdir. Bu kriterler, yolsuzlukla mücadele, kişisel verilerin korunması, Europol ile operasyonel işbirliği, cezai konularda adli işbirliği, terörizmle mücadele mevzuatının AB standartlarına uyumu ve Geri Kabul Anlaşması’nın tam uygulanmasıdır. Bu kriterler, hem teknik hem de siyasi açıdan karmaşık bir süreç gerektiriyor. Örneğin, terörizmle mücadele yasalarının AB standartlarına uygun hale getirilmesi, Türkiye’nin ulusal güvenlik önceliklerini korurken aynı zamanda ifade özgürlüğü ve insan hakları gibi demokratik değerlere uyum sağlamasını gerektiriyor. Kişisel verilerin korunması kriteri ise, Türkiye’nin veri güvenliği yasalarını AB’nin Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) ile uyumlu hale getirmesini zorunlu kılıyor. Bu kriterlerin tamamlanması, Türk vatandaşlarının Schengen Bölgesi’ne vizesiz seyahat edebilmesi için elzemdir ve bu durum, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan büyük bir dönüşüm potansiyeli taşır. Vize serbestisi, Türk halkı için sadece seyahat kolaylığı değil, aynı zamanda AB ile bütünleşme sürecinin somut bir göstergesi olarak görülüyor. Genç nüfusun Avrupa’daki eğitim ve iş fırsatlarına erişimi, turizm ve kültürel alışverişin artması gibi faydalar, bu kriterlerin önemini artırıyor. Ancak, bu kriterlerin yerine getirilmesi, Türkiye’nin iç politik dinamikleri ve AB ile ilişkilerindeki güven ortamına bağlıdır. AB, bu kriterlerin tamamlanmasını, Türkiye’nin reform sürecine olan bağlılığının bir göstergesi olarak değerlendiriyor ve bu nedenle süreç, hem teknik hem de siyasi bir sınav niteliği taşıyor.

Türkiye’nin Avrupa güvenliğindeki rolü neden vazgeçilmez olarak tanımlanıyor?

Türkiye’nin Avrupa güvenliğindeki rolü, coğrafi konumu, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olması ve bölgesel istikrara katkıları nedeniyle vazgeçilmez olarak nitelendiriliyor. Türkiye, Avrupa ile Asya arasında stratejik bir köprü konumunda yer alıyor ve bu, hem güvenlik hem de ekonomik açıdan kritik bir avantaj sağlıyor. Özellikle Ukrayna-Rusya çatışmasında Türkiye’nin oynadığı arabuluculuk rolü, Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması’nı kolaylaştırması ve bölgesel çatışmalara yönelik yapıcı dış politikası, uluslararası toplum tarafından takdir ediliyor. Türkiye, NATO çerçevesinde üstlendiği sorumluluklarla, Avrupa’nın doğu sınırlarında bir savunma hattı oluşturuyor. Örneğin, Suriye ve Irak’taki güvenlik tehditlerine karşı yürüttüğü operasyonlar, Avrupa’ya yönelik göç akımlarını kontrol altına almada önemli bir rol oynuyor. Ayrıca, Türkiye’nin enerji güvenliği açısından sunduğu katkılar, özellikle TANAP ve TürkAkım gibi projelerle, Avrupa’nın enerji arz çeşitliliğini artırıyor. AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Thomas Hans Ossowski’nin de belirttiği gibi, “Avrupa’nın güvenliğini Türkiye gibi bir ülke olmadan düşünmek mümkün değil.” Bu ifade, Türkiye’nin sadece bir aday ülke değil, aynı zamanda Avrupa’nın güvenlik mimarisinde stratejik bir ortak olduğunu vurguluyor. Türkiye’nin savunma sanayisindeki gelişmeler, örneğin insansız hava araçları (İHA) üretimindeki liderliği, NATO’nun operasyonel kapasitesine de katkı sağlıyor. Bu nedenle, Türkiye’nin Avrupa güvenliğindeki rolü, hem bölgesel hem de küresel düzeyde vazgeçilmez bir unsur olarak değerlendiriliyor.

Gümrük Birliği’nin modernizasyonu Türkiye-AB ilişkilerine nasıl bir katkı sağlayabilir?

Gümrük Birliği, 1995 yılında Türkiye ile AB arasında yürürlüğe giren ve iki taraf arasındaki ticareti kolaylaştıran bir anlaşmadır. Ancak, küresel ekonomik koşullar, dijital dönüşüm, yeşil ekonomi ve yeni nesil ticaret anlaşmaları gibi gelişmeler, mevcut Gümrük Birliği’nin güncellenmesini zorunlu kılıyor. Modernizasyon, Türkiye ve AB arasındaki ekonomik entegrasyonu derinleştirerek, her iki tarafın küresel rekabet gücünü artırabilir. Örneğin, mevcut Gümrük Birliği, sadece sanayi ürünlerini kapsarken, hizmetler sektörü, tarım ve kamu alımları gibi alanları dışarıda bırakıyor. Modernizasyon, bu alanların da anlaşmaya dahil edilmesini sağlayarak, Türk ve Avrupalı şirketlere yeni fırsatlar sunabilir. Türkiye’nin Avrupa üretim hatlarına sağladığı katkılar, özellikle otomotiv, tekstil ve teknoloji sektörlerinde, Gümrük Birliği’nin stratejik önemini artırıyor. Pandemi ve Ukrayna krizi gibi dönemlerde, Türkiye’nin güvenilir bir lojistik ve üretim merkezi olduğu kanıtlandı. Modernize edilmiş bir Gümrük Birliği, Türkiye’nin Avrupa’nın tedarik zincirlerindeki rolünü daha da güçlendirebilir. Ayrıca, yeşil dönüşüm ve dijital ekonomi gibi alanlarda işbirliği, her iki tarafın da sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmasına katkı sağlayabilir. Ancak, modernizasyon süreci, siyasi irade ve karşılıklı güven gerektiriyor. AB’nin Türkiye’yi eşit bir paydaş olarak görmesi ve Türkiye’nin reform sürecine bağlılığını sürdürmesi, bu sürecin başarısı için kritik önem taşıyor. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, sadece ekonomik değil, aynı zamanda vize serbestisi ve tam üyelik gibi siyasi konularda da ilerleme sağlayabilir, çünkü ekonomik entegrasyon, siyasi yakınlaşmayı destekleyen bir zemin oluşturuyor.

Polonya’nın AB Dönem Başkanlığı, Türkiye-AB ilişkilerine nasıl bir ivme kazandırabilir?

Polonya’nın 2025’teki AB Dönem Başkanlığı, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir momentum yaratma potansiyeline sahip. Polonya, tarihi boyunca bağımsızlık ve egemenlik için mücadele etmiş bir ülke olarak, güvenliğin ve bölgesel işbirliğinin önemini vurguluyor. Polonya’nın Ankara Büyükelçisi Maciej Lang, Türkiye’nin sadece bir stratejik ortak değil, aynı zamanda AB’ye tam üyelik hedefi olan bir aday ülke olduğunu belirterek, bu süreci güçlü bir şekilde desteklediklerini ifade etti. Polonya’nın dönem başkanlığı süresince odaklandığı güvenlik, savunma, bağlantısallık ve ekonomik direnç gibi alanlar, Türkiye’nin stratejik hedefleriyle örtüşüyor. Özellikle Üç Deniz Girişimi, Türkiye ve Polonya arasındaki işbirliğinin somut bir örneği olarak öne çıkıyor. Bu girişim, Baltık, Karadeniz ve Adriyatik denizleri arasında bağlantısallığı artırmayı hedefliyor ve Türkiye’nin bu sürece dahil edilmesi, bölgesel işbirliğini güçlendiriyor. Polonya’nın Türkiye ile geliştirdiği sinerji, daha güvenli ve müreffeh bir Avrupa için belirleyici adımlar atma potansiyeline sahip. Ayrıca, Polonya’nın AB içindeki etkisi, Türkiye’nin vize serbestisi ve Gümrük Birliği modernizasyonu gibi konularda daha yapıcı bir diyalog ortamı yaratabilir. Polonya’nın tarihsel olarak Türkiye ile güçlü bağları, bu süreçte bir avantaj sağlıyor. Örneğin, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin 600. yılına yaklaşması, kültürel ve siyasi bağları güçlendiren bir zemin oluşturuyor. Polonya’nın dönem başkanlığı, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde daha kapsayıcı bir yaklaşımın benimsenmesine katkı sağlayabilir ve bu, uzun vadede tam üyelik hedefine yönelik önemli bir adım olabilir.

Tedarik zincirlerinin güvenliği neden ulusal güvenlik meselesi haline geldi ve Türkiye’nin bu alandaki rolü nedir?

Tedarik zincirlerinin güvenliği, modern dünyada sadece lojistik bir mesele olmaktan çıkarak, ulusal ve bölgesel güvenliğin temel unsurlarından biri haline geldi. Kovid-19 pandemisi, küresel tedarik zincirlerindeki kırılganlıkları ortaya koyarken, Ukrayna-Rusya çatışması, enerji ve gıda güvenliği gibi alanlarda tedarik zincirlerinin stratejik önemini artırdı. Polonya Büyükelçisi Maciej Lang’in belirttiği gibi, bağlantısallık artık sadece fiziksel altyapıdan ibaret değil; insanlar, siyaset ve potansiyel arasındaki bağları ifade ediyor. Türkiye, coğrafi konumu, güçlü altyapısı ve üretim kapasitesiyle, Avrupa’nın tedarik zincirlerinde kritik bir rol oynuyor. Pandemi sırasında, Türkiye’nin sağlık ekipmanları ve ilaç üretimindeki katkıları, Avrupa’nın krizlere karşı direncini artırdı. Aynı şekilde, Ukrayna krizi sırasında Türkiye’nin lojistik merkez olarak sunduğu avantajlar, Avrupa’nın enerji ve gıda arzını destekledi. Türkiye’nin TANAP gibi enerji projeleri ve liman altyapısı, Avrupa’nın enerji güvenliğine katkı sağlıyor. Ayrıca, Türkiye’nin savunma sanayisindeki gelişmeleri, özellikle İHA ve SİHA üretiminde lider konumu, tedarik zincirlerinin güvenliğini güçlendiren bir unsur olarak öne çıkıyor. Türkiye, Avrupa ile Asya arasındaki bağlantısallıkta stratejik bir köprü görevi görüyor ve bu, hem ekonomik hem de güvenlik açısından büyük bir avantaj sağlıyor. Ancak, bu rolün tam anlamıyla realize edilmesi için, Türkiye’nin AB ile daha derin bir ekonomik ve siyasi entegrasyon geliştirmesi gerekiyor. Gümrük Birliği’nin modernizasyonu ve vize serbestisi gibi adımlar, Türkiye’nin tedarik zincirlerindeki rolünü daha da güçlendirebilir. Türkiye’nin bu alandaki katkıları, sadece AB ile değil, aynı zamanda küresel düzeyde stratejik bir ortak olarak konumunu pekiştiriyor.

Yorum yapın

Geri

Gece Müzeciliği Projesi: 2025 Yeni Sezonu Haziran’da Başlıyor

İleri

Antalya Turizmi 2025: En Çok Ziyaretçi Gönderen 10 Ülke ve Pazar Çeşitliliği