Makale İçerikleri
Türkiye Turizmine Yabancı Sermaye Akışının Kritik Önemi
Türkiye 2025 turizminde, sahip olduğu coğrafi konum, tarihi miras, doğal güzellikler ve gelişen altyapısıyla küresel turizm haritasında öne çıkan bir destinasyon. Turizm sektörü—özellikle otel ve restoran yatırımları—ülkenin cari açığını düşürmeye, istihdam yaratmaya ve bölgesel kalkınmayı hızlandırmaya doğrudan katkı sağlıyor. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları (FDI), bu sektörün finansmanında kritik rol oynuyor; tesis kapasitesini genişletiyor, hizmet kalitesini yükseltiyor ve uluslararası markaların Türkiye’ye girişine olanak tanıyor.
2025 yılı Ocak–Şubat dönemi TCMB verilerine göre, Türkiye turizm (otel + restoran) sektörüne yapılan FDI tutarı bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla %30 düşüş kaydederek 20 milyon dolardan 14 milyon dolara geriledi. Aynı dönemde, Türkiye menşeli turizm yatırımları da %18 düşüşle 17 milyondan 14 milyon dolara indi . Bu ani gerileme, yalnızca pandemi sonrası toparlanma sürecinin uzamasına değil, aynı zamanda küresel ekonomik belirsizlikler ve bölgesel rekabetin yoğunlaşmasına da işaret ediyor.
Bu makalede, önce Türkiye’ye gelen ve Türkiye’den çıkan turizm FDI’sındaki düşüşün arka planını, makroekonomik, bölgesel ve yerel faktörleri; ardından sektörün farklı alt segmentlerine, bölgesel dağılıma, ihracat–ithalat dengesine, talep yapısına, sektör oyuncularına ve istihdam-tarafsız etkilerine odaklanacağız. Son olarak, detaylı politika önerileri ve geleceğe yönelik senaryolarla, bu trendin nasıl tersine çevrilebileceğini tartışacağız.

1. Türkiye Turizm FDI’sındaki Düşüşün Makroekonomik ve Jeopolitik Nedenleri
1.1 Küresel Ekonomik Belirsizlikler
2022 ve 2023 yıllarında küresel ekonominin yaşadığı yüksek enflasyon, merkez bankalarının sıkı para politikaları ve artan faiz oranları, uluslararası sermayenin riskli varlıklardan kaçmasına yol açtı. Turizm yatırımları da bu genel ortamdan etkilendi. Yabancı yatırımcılar, likiditeyi korumak ve getirisi kesin projelere yönelmek adına “bekle gör” stratejisine kaydı. Türkiye’de TL’nin 2022–2024 döneminde dolar karşısında %20–25 civarında değer kaybetmesi, döviz bazlı yatırım kararlarını kritik ölçüde bozdu. Sabit maliyetli TL kredilerindeki belirsizlik, proje finansmanı planlarını bozdu ve yeni yatırımları erteleyici etki yarattı.
1.2 Bölgesel Jeopolitik Riskler
Ortadoğu ve Doğu Akdeniz çevresindeki jeopolitik gerilimler, Türkiye’ye yatırım yapacak yabancı ortakların risk iştahını azaltıyor. Suriye iç savaşı, Kıbrıs münhasır ekonomik bölge anlaşmazlıkları ve Rusya-Ukrayna krizinin yan etkileri, turizm altyapısına yönelik büyük ölçekli yatırım kararlarını geciktiriyor. Özellikle Körfez sermayesi, bölgeye yakın coğrafyalarda daha stabil ortam vadeden Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır gibi destinasyonlara kayabiliyor. Türkiye, AB ve Körfez ülkeleri arasında dengeli bir yatırım ortamı sunma mücadelesi veriyor.
1.3 Yerel Düzenleyici ve İdari Engeller
Yatırımcıların önünde bürokratik süreçler hâlâ en büyük dev engellerden biri. Ruhsat ve izin süreçlerindeki gecikmeler, belirsiz vergi uygulamaları, arazi tahsislerindeki karmaşa; yatırımcıların proje maliyetlerini ve sürelerini öngörebilmelerini zorlaştırıyor. Turizm bölgelerinde korunacak alanlara getirilen kısıtlamalar, ÇED raporları, SİT alanı sınıflandırmaları, altyapı izinleri gibi prosedürler, yatırım sürecini aylarca uzatabiliyor. Bu durum, hızlı getiri bekleyen yabancı FDI’cıları caydırıcı etkide bulunuyor.
2. Turizm Sektöründe Alt Segmentler Üzerine Derinlemesine Bakış
2.1 Otel Yatırımları
Oteller, FDI’nın en büyük payı alan segment. 5 yıldızlı lüks otel zincirleri ve butik oteller, markalı zincir statüsünde artış gösterse de; yeni otel projelerinin %80’i finansman problemleri veya ruhsat gecikmeleri nedeniyle erteleniyor. Antalya, Muğla, İzmir gibi Ege-Akdeniz hattında yeni yatırımcı talebi düşerken, alternatif destinasyonlar (Karadeniz, İç Anadolu’da spa&wellness otelleri) kısmen fayda sağlıyor.
Case Study: Belek Lüks Otel Projeleri
Belek’te planlanan iki büyük resort projesi, yabancı ortağın finansal çekilmesiyle şimdilik rafa kaldırıldı. Dünya markası otel zincirinden beklenen sermaye girişi, TL’deki volatilite ve küresel kredi maliyetlerinin artması nedeniyle iptal edildi.
2.2 Restoran ve Yiyecek–İçecek Sektörü
Restoran zincirleri ve gurme konseptler, düşük sabit yatırım maliyeti nedeniyle FDI’nın dikkat çektiği diğer bir alan. Ancak artan işçilik maliyetleri, gıda tedarik zinciri sorunları ve kâr marjı baskısı; zincir markaların yatırımlarını ertelemesine neden oldu. Bu segment, franchise modeline kayarken, butik işletmeler de finansman bulmakta zorlanıyor.
2.3 Tema Park ve Eğlence Yatırımları
Tema park yatırımları yüksek sabit maliyetli büyük projelerle öne çıkıyor. 2024’te başlatılan bir büyük ölçekli tema park projesi, yabancı yatırımcının iflası nedeniyle durdu. Bu alandaki FDI gerçeği, ülke imajına zarar verebilecek büyük projelerde dış sermaye güveninin henüz tam tesis edilemediğini gösteriyor.
2.4 Sağlık ve Termal Turizm Yatırımları
Termal oteller, medikal turizm ve wellness retreat’ler; nispeten daha düşük riskli yatırım alanları olarak kabul ediliyor. Batı’dan gelen hasta–turist talepleri artışta; ancak altyapı eksikliği ve uluslararası akreditasyon zorlukları, yabancı FDI’yı henüz tam teşekküllü projelere yönlendirmiyor.
3. Bölgesel Dağılım: Türkiye’nin FDI Haritası ve Beklentiler
3.1 Ege ve Akdeniz Kıyıları
Antalya, Muğla ve İzmir’in; daha önceki yıllardaki %60’lık FDI payı, 2025’in ilk çeyreğinde %45’e geriledi. Bu region’larda turistik arzın artması, doluluk oranlarının düşmesi ve fiyat rekabetinin kızışması, yeni yatırım cazibesini azalttı.
3.2 İstanbul ve Marmara Bölgesi
İstanbul’un kongre ve MICE turizmine yönelik lüks segment otelleri, FDI çekmeye devam ediyor. Ancak yüksek arazi maliyetleri ve yoğunluk düzenlemeleri, yeni projelerin küçük bir kısmını sınırlıyor. 2025 Ocak–Şubat döneminde Marmara bölgesi yatırımları %15 düşüş gösterdi.
3.3 İç Anadolu ve Karadeniz Alternatifleri
Kapadokya, İç Anadolu’daki termal kaynaklar ve Karadeniz’in yeşil turizm rotaları, FDI açısından “yeni frontier” olarak tanımlanıyor. Bu bölgelerde altyapı geliştirildikçe, yatırımcı ilgisinin artması bekleniyor. Örneğin, Kapadokya’da 2025’in ilk çeyreğinde gerçekleşen iki butik otel FDI projesi, toplam 3 milyon dolarlık sermaye girişi sağladı.

4. Türkiye’den Yurt Dışına Çıkan Turizm Yatırımları: Eğilimler ve Fırsatlar
2025 Ocak–Şubat’ta Türkiye’den yurt dışına yapılan turizm yatırımları da %18 gerileyerek 17 milyondan 14 milyon dolara indi. Başlıca hedef pazarlar: Balkanlar, MENA bölgesi ve Mavi Tur rotaları.
- Balkanlar: Türk otel zincirlerinin Bosna-Hersek ve Hırvatistan’a açılması yavaşladı. Sermaye çıkışı beklenenden düşük kalıyor.
- MENA: Mısır ve Tunus’ta birkaç resort projesi ertelendi; finansman maliyetleri arttı.
- Karayipler: Türk restoran ve kafe zincirleri için franchise fırsatları daraldı; yeni açılımlar gecikti.
Bu gerileme, Türkiye’nin outbound turizm şirketlerinin global büyüme stratejilerini yeniden gözden geçirmesine yol açıyor. Hedef pazar riski, kur oynaklığı ve yerel regülasyonlar, Türk yatırımcıların dış piyasada temkinli adımlar atmasına neden oluyor.
5. Turizm Gelir–Gider Dengesine Kısa ve Orta Vadeli Etkiler
5.1 Gelirlerde Artış, Yatırımda Daralma
2025 Ocak–Şubat’ta turizm gelirleri %4 artarak 5,6 milyar dolara ulaşırken, giderler %9,3 artışla 1,2 milyar dolar oldu. Gelir–gider farkının yatırıma dönüştürülmesi, yatırımcıların risk algısının düzelmesine bağlı.
5.2 Döviz Kurları ve Maliyet Baskısı
TL’nin değer kaybı, döviz bazlı maliyetleri artırıyor; bu da yatırımcı kârlılığını düşürerek FDI akışını baskılıyor. Döviz kur riskine karşı sabit kur desteği ve hedge araçları sunulması gerek.
6. Sürdürülebilir ve Dijital Turizm Yatırımları: Yeni Ufuklar
6.1 Yeşil Finansman ve ESG Kriterleri
Uluslararası yatırımcılar, çevresel sürdürülebilirlik kriterlerine uygun projelere FDI yönlendiriyor. Yeşil sertifikalı oteller, karbon nötr resortlar; sürdürülebilir yatırımlar teşvik edilmeli.
6.2 Akıllı Turizm ve Dijital Dönüşüm
IoT destekli oda yönetimi, yapay zeka ile müşteri analitiği, blockchain tabanlı rezervasyon sistemleri; bu inovasyon alanları, FDI çekmek için öne çıkarılabilir. Devlet–üniversite–özel sektör işbirlikleriyle Turizm 4.0 ekosistemi kurulmalı.
7. Politika Önerileri ve Yol Haritası
- Kayıt ve Ruhsat Süreçlerinin Dijitalleşmesi: “Tek Durak Ofis” ve çevrimiçi izne dayalı sistemler kurularak bürokrasi azaltılmalı.
- Kur Garantisi Mekanizmaları: Uzun vadeli sabit kur kredileri veya devlet garantili FX swap imkânları sağlanmalı.
- Bölgesel Yatırım Teşvikleri: İç Anadolu, Karadeniz, Doğu Anadolu’ya özel teşvik paketleriyle FDI dağılımı çeşitlendirilmeli.
- Yeşil Finansman Araçları: ESG odaklı kredi ve hibeler, sürdürülebilir turizm yatırımlarına öncelik tanımalı.
- Dijital İnovasyon Merkezleri: Turizm ve teknoloji işbirlikleri için Ar-Ge merkezleri kurulmalı, start-up ekosistemi desteklenmeli.
- Yurtdışı Tanıtım Kampanyaları: Türkiye menşeli turizm zincirleri ve markalar global fuarlarda desteklenmeli; “Türkiye Turizm Tanıtım Fonu” oluşturulmalı.
8. Gelecek Senaryoları ve Uzun Vadeli Beklentiler
- İyileşme Senaryosu: 2025’in ikinci yarısında döviz kurlarının stabilizasyonu ve bürokratik reformların etkisiyle FDI %15 toparlanabilir.
- Korunmuş Büyüme Senaryosu: Yalnızca sürdürülebilir ve dijital odaklı projelere FDI aktarımıyla, düşük hacimli ama yüksek katma değerli yatırımlar artış gösterebilir.
- Kötümser Senaryo: Küresel resesyon veya yeni jeopolitik krizler olası, FDI’daki düşüş devam eder, ancak turizm gelirleri sabit kalırsa sektörel daralma derinleşir.

Sonuç
Sonuç olarak, 2025 yılının Ocak–Şubat döneminde Türkiye’nin turizm (otel + restoran) sektörüne giren doğrudan yabancı sermaye yatırımlarındaki %30’luk daralma ile outbound yatırımlardaki %18’lik gerileme, ülkemizin hem uluslararası yatırımcı güvenini koruma hem de sektörün büyüme ivmesini sürdürme bakımından acil eylem planları geliştirmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Döviz kurlarındaki dalgalanmalar, küresel ekonomik belirsizlikler ve bölgesel jeopolitik riskler, yabancı sermaye akışını önemli ölçüde yavaşlatırken; bürokratik süreçlerdeki karmaşıklık ve ruhsat izinlerindeki gecikmeler de yerel ve uluslararası yatırımcıların kararlarını olumsuz yönde etkilemiştir. Bu gerileme, yalnızca otel ve restoran inşaatlarının durması anlamına gelmiyor; aynı zamanda marka otellerin yeniden konumlanma, butik tesislerin franchise modellerine geçiş ve eko-turizm, termal ve sağlık turizmi gibi niş alanlara yönelim stratejilerinin yeniden yapılandırılmasına da zemin hazırlıyor. Bölgesel bazda Akdeniz ve Ege kıyılarındaki yatırım cazibesi azalırken, İç Anadolu ve Karadeniz’in alternatif rotalarında yenilikçi projelere duyulan ilgi, Türkiye’nin turizm haritasının çeşitlenmesine işaret ediyor.
Öte yandan turizm gelirlerindeki %4’lük artış, sektörün hâlâ güçlü bir talep dinamiğine sahip olduğunu gösterse de, bu gelirin sürdürülebilir kapasite artışına dönüştürülmesi için sabit kur garantili finansman, dijitalleşme ve “yeşil finansman” destekli krediler gibi mekanizmaların devreye alınması şart.
Uzun vadede Türkiye’nin, Turizm 4.0 vizyonuyla akıllı tesis yönetimi, veri analitiği ve inovatif hizmet modellerini merkezine alarak, bürokratik engelleri ortadan kaldıran “Tek Durak Ofis” uygulamalarını yaygınlaştırması; ESG odaklı, düşük karbon ayak izli projelere öncelik tanıması; bölgesel teşviklerle yeni destinasyonları cazip hale getirmesi ve uluslararası işbirliklerini derinleştirerek yatırımcıların güvenini yeniden kazanması, hem cari açığın düşürülmesine hem de turizm sektörünün ekonomik katma değer üretme kapasitesinin artırılmasına olanak sağlayacaktır.
Bu bütüncül yaklaşım, Türkiye’yi sadece gelir kalemi olarak değil, uzun soluklu sürdürülebilir büyüme ve küresel rekabette stratejik konumlandırma bakımından da öne çıkaracaktır.
Ayrıca, sürdürülebilir bir toparlanma için kamu–özel sektör işbirliklerinin güçlendirilmesi hayati öneme sahip. Turizm Bakanlığı ile yerel yönetimler, yatırımcı dostu mevzuat reformları ve hızlandırılmış ruhsat süreçleriyle yatırımcının önünü açarken; üniversiteler, meslek yüksekokulları ve sektör dernekleri de nitelikli turizm işgücünün yetiştirilmesi, hizmet kalitesinin standartlaştırılması ve yenilikçi girişimciliğin teşvik edilmesi için devreye girmelidir.
Dijital pazarlama stratejilerinin, sosyal medya kampanyaları ve büyük veri analizleriyle harmanlanarak “Brand Turkey” algısının pekiştirilmesi; yurt dışındaki diaspora ve potansiyel ziyaretçi gruplarıyla doğrudan temas programlarının kurgulanması, hedef pazarların çeşitlendirilmesi ve mevsimsellik etkisinin azaltılması bakımından önemli fırsatlar sunacaktır.
Bunun yanı sıra, iklim değişikliği ve su kıtlığı gibi çevresel risklerin turizm altyapısına etkilerini en aza indirmek amacıyla, yeşil turizm sertifikasyonları ile enerji verimliliği projelerinin yaygınlaştırılması; akıllı şehir ve akıllı destinasyon aplikasyonlarının kullanıma alınması, uzun vadeli izleme–değerlendirme mekanizmalarıyla desteklenmelidir.
Böylece, Türkiye; yatırımcı güvenini yeniden tesis etmiş, sektör paydaşlarını kapsayan bütüncül bir ekosistem kurmuş ve küresel ölçekte rekabet avantajını kalıcı kılacak sürdürülebilir bir turizm modeli inşa etmiş olacaktır.
Kaynaklar
Turizm’de Yabancı Sermaye %30 Düştü! (Turizm News) Turizm News
Türkiye’ye 2025’in İlk İki Ayında 2 Milyar Dolarlık Doğrudan Yatırım (Fuardergisi)
Sık Sorulan Sorular
Türkiye’ye gelen turizm FDI’sındaki %30’luk düşüşün temel nedenleri nelerdir?
2025 yılı Ocak–Şubat döneminde otel ve restoran sektörüne giren doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının 20 milyon dolardan 14 milyon dolara gerilemesi (%30 düşüş), birkaç ana faktörün bir araya gelmesinden kaynaklanıyor. Birincisi, küresel ekonomik belirsizlikler; başta ABD ve Avrupa merkez bankalarının faiz artırımları olmak üzere sıkı para politikaları, riskli varlıkların tercih edilmesini zorlaştırdı ve turizm projelerine ayrılan sermayeyi azalttı. İkincisi, Türk lirasındaki volatilite, yatırımcıların TL bazlı maliyetleri öngörebilmelerini zorlaştırdı. Özellikle 2022–2024 dönemindeki %20–25 seviyesindeki değer kaybı, döviz bazlı finansman maliyetlerini artırarak yeni projelerin kârlılığını düşürdü. Üçüncüsü, bölgesel jeopolitik riskler (Suriye, Kıbrıs ve Ukrayna krizleri) yatırımcı algısını olumsuz etkiledi. Dördüncü olarak, yerel düzenleyici engeller; ruhsat, ÇED ve SİT alanı izinlerindeki karmaşıklık ve gecikmeler, projelerin hayata geçirme süresini uzatarak yatırım önceliklerini değiştirdi. Tüm bu etkenler bir araya gelerek, FDI akışını sert bir şekilde yavaşlattı .
Bu düşüş, otel ve restoran sektörünün kapasite ve kalite artışını nasıl etkileyecek?
Yabancı yatırım akışının azalması, yeni tesis inşaatlarının ve mevcut otellerde planlanan yenileme projelerinin ertelenmesine yol açabilir. Özellikle beş yıldızlı lüks oteller ve uluslararası zincir markalar, finansman belirsizliği nedeniyle büyüme planlarını revize etmek zorunda kalacak. Sonuç olarak, sezonluk doluluk oranları ve ortalama günlük gelir (RevPAR) hedefleri tutturulamayabilir. Butik otel ve butik restoran projeleri de franchise veya ortaklık modellerine geçişi artıracak; bu da yönetim kalitesini ve marka standartlarını tutturma zorluğu doğuracaktır. Öte yandan, altyapı yatırımlarının yavaşlaması, yeni destinasyonlarda kaliteyi sınırlayarak bölgesel çeşitlenme umutlarını da erteleyebilir. Neticede, Türkiye’nin küresel rekabette “premium turizm” konumunu güçlendirme hedefi risk altına girebilir .
Türkiye’den yurt dışına çıkan turizm yatırımlarındaki %18’lik gerileme ne anlama geliyor?
Yurtdışına çıkan yatırım miktarının 17 milyon dolardan 14 milyon dolara inmesi, Türk turizm şirketlerinin globalleşme stratejilerinin ertelediğini gösteriyor. Balkanlar, MENA (Ortadoğu–Kuzey Afrika) ve Karayipler gibi pazarlarda planlanan yeni resort, tema park ve gurme restoran projeleri, finansman ve kur riski nedeniyle rafa kalktı. Bu kesinti, Türkiye menşeli markaların uluslararası tanınırlığını ve döviz geliri çeşitlendirmesini de olumsuz etkileyecek. Ayrıca, yurt dışındaki işletme portföyü daralacak, dolayısıyla global ağ içinde markalaşma çabaları yavaşlayacak ve uzun vadede gelirin yurtdışından elde edilmesine yönelik fırsatlar azaltılacak .
Turizm gelir-gider dengesine FDI’daki düşüş nasıl yansıyacak?
2025 Ocak–Şubat’ta turizm gelirleri %4 artışla 5,6 milyar dolara çıkarken, turizm giderleri %9,3 artışla 1,2 milyar dolara ulaştı . Gelirlerdeki bu artış, FDI’daki daralmayı kısa vadede dengelemedi; çünkü yatırımlar, sektör kapasitesini genişletip uzun vadeli büyümeyi finanse eden ana unsur. Yabancı sermaye akışındaki düşüş, yeni destinasyon ve segmentlere yapılan yatırımları kısıtlayarak, 12 aya yayılmış turist akışını ve yüksek katma değerli turizm modellerini hayata geçirme olanağını daraltacak. Sonuç olarak, cari işlemler açığı üzerindeki turizmin net katkısı azalırken, hükümetin destek paketleri ve teşvik mekanizmalarıyla gelirin gideri aşan kısmının korunması daha zor hale gelecek.
Bu trendi tersine çevirmek için hangi politika önerileri öne çıkıyor?
FDI akışını yeniden canlandırmak adına kapsamlı reformlar gerekiyor:
Düzenleyici Reformlar: Ruhsat, ÇED ve SİT süreçlerinin tek dijital platformda toplanması ve “Tek Durak Ofis” mekanizmalarının hayata geçirilmesi.
Kur Ve Finansman Destekleri: Sabit kur garantisi sunan uzun vadeli kredi paketleri ve TÜBİTAK/ KGF destekli yeşil krediler, döviz riskini minimize etmeli.
Bölgesel Teşvik Programları: İç Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu’ya özel vergi muafiyetleri, düşük faizli krediler ve altyapı desteği sağlanmalı.
Yeşil ve Dijital Yatırımlar: ESG kriterlerine uygun akıllı turizm projelerine hibe ve vergi indirimi, IoT, yapay zeka ve büyük veri analizine dayalı Turizm 4.0 projeleri teşvik edilmeli.
Kamu-Özel Ortaklıkları: Büyük ölçekli resort, tema park ve kongre merkezi yatırımları, uluslararası zincirlerle ortak girişimler şeklinde finanse edilmeli.
Uluslararası Tanıtım: Brand Turkey stratejisi kapsamında dijital kampanyalar, diaspora ile doğrudan iletişim programları ve global fuarlardaki yer artırılmalı.
Bu politikalar, yatırımcı güvenini yeniden tesis ederek FDI akışını hızlandıracak; aynı zamanda Türkiye’nin turizm gelirlerinde sürdürülebilir artışı ve bölgesel kalkınmayı destekleyecektir.
Turizm FDI’daki düşüş Türkiye’nin istihdam ve bölgesel kalkınmasına nasıl yansıyacak?
Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının %30 oranında gerilemesi, en başta otel ve restoran gibi emek yoğun sektörlerde istihdam yaratma kapasitesini baskılayacaktır. Yeni tesis inşaatlarının ve mevcut işletmelerde yapılması planlanan genişleme ile renovasyon projelerinin ertelenmesi, yılın yüksek sezonunda dahi ekstra personel alımını zorlaştıracak; bu da özellikle düşük ve orta vasıflı işgücüne olan talebi sınırlayacaktır. Kısacası, FDI’dan finanse edilmesi beklenen binlerce mevsimlik ve sürekli istihdam imkânı hayata geçemeyerek, işgücü piyasasında olumlu sinerjinin azalmasına neden olacaktır.
Bölgeler arası kalkınma bağlamında da benzer bir etki gözlenebilir. Ege ve Akdeniz kıyılarında yoğunlaşan yatırım hacminin %15–20 azalması, bu bölgelerdeki yan sektörleri (inşaat malzemesi tedarikçileri, yerel lojistik firmaları, temizlik ve bakım hizmetleri) zora sokacaktır. Alternatif destinasyonlar olarak nitelenen Kapadokya, Karadeniz ve İç Anadolu’ya yönelik küçük çaplı butik projeler de FDI yetersizliği nedeniyle bekleme süresine alınacak; dolayısıyla bölgelerdeki bölgesel kalkınma hedefleri de sekteye uğrayacaktır.
Ancak, tam tersi yönde bir politika tutumu benimsenirse, girişimcilik ve küçük ölçekli yatırımları destekleyecek mikro krediler, mesleki eğitim programları ve yerel kalkınmada kümelenme stratejileri, bu boşluğu kısmen doldurabilir. Yerel kooperatifler, A–B sınıfı oteller yerine butik tesisler kurarak istihdam yaratabilir; bölgesel turizm ofisleri de nitelikli işgücünü, turizm sezonu dışında yerel değer odaklı projelere yönlendirerek sürdürülebilirliği destekleyebilir.
Uzun vadede, Türkiye’nin turizm istihdamını ve bölgesel kalkınmayı koruyabilmesi için FDI’nın yanı sıra yenilikçi iş modelleri (örneğin sosyal sorumluluk temelli eko-lodgeler, toplum temelli turizm girişimleri) ve kamu teşvikleri (istihdam garantili hibeler, vergi indirimleri) bir arada uygulanmalıdır. Böylece, sadece büyük zincirlerin değil, yerel girişimcilerin de yatırım ikliminden faydalanması sağlanarak, turizmde istihdam ve bölgesel kalkınma dengesi korunmuş olur.