Makale İçerikleri
Avrupa Birliği’nin Schengen Vize Mağduriyetine Yanıtı ve Türk Acentelere Yönelik İddialar
Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyon Başkanı Büyükelçi Thomas Hans Ossowski’nin 10 Mayıs 2025’te yaptığı açıklama, Türk vatandaşlarının Schengen vize başvurularında yaşadığı sorunları yeniden gündeme taşıdı. Ossowski, Türk medyasında yer alan vize mağduriyeti haberlerini “propaganda” olarak nitelendirerek, Türkiye’deki bazı seyahat acentelerinin vatandaşları dolandırdığını iddia etti.
Bu açıklama, hem Türkiye’deki vize başvuru süreçlerindeki yapısal sorunlara hem de AB’nin bu konudaki tutumuna dikkat çekti. Türk vatandaşlarının Schengen vizesi almak için karşılaştığı zorluklar, son yıllarda artan ret oranları, uzun bekleme süreleri ve yüksek maliyetlerle birleştiğinde, vize süreçleri adeta bir krize dönüşmüş durumda. Özellikle iş insanları, öğrenciler, akademisyenler ve turistler, vize başvurularının reddedilmesi veya aylarca süren randevu bekleme süreleri nedeniyle ciddi mağduriyetler yaşıyor. AB’nin bu sorunlara yönelik açıklamaları ise hem çözüm önerileri sunuyor hem de tartışmaları alevlendiriyor.
Ossowski’nin dolandırıcılık iddiası, Türkiye’deki vize başvuru ekosisteminde yer alan yetkisiz aracıların rolünü sorgulatırken, aynı zamanda AB’nin vize politikalarının Türk vatandaşları üzerindeki etkisini de yeniden tartışmaya açtı. Bu makale, Schengen vize mağduriyetinin nedenlerini, AB’nin yanıtlarını, dolandırıcılık iddialarını ve Türkiye’deki vize süreçlerinin mevcut durumunu derinlemesine ele alarak, 2025 perspektifinden kapsamlı bir analiz sunuyor.
Makalenin amacı, Türk vatandaşlarının vize süreçlerinde karşılaştığı sorunları anlamak, AB’nin tutumunu değerlendirmek ve potansiyel çözümleri ortaya koyarak okuyuculara rehber olmaktır.
Türkiye, nüfus oranına göre dünyada en fazla Schengen vize başvurusu yapan ülkelerden biri konumunda. 2023 verilerine göre, Türkiye’den 1 milyon 55 bin 885 Schengen vize başvurusu yapıldı ve bu sayı, bir önceki yıla göre yaklaşık %30’luk bir artış gösterdi. Ancak, başvuruların yaklaşık %16’sı reddedildi ve bu oran, 2019’daki %8’lik ret oranına kıyasla iki katına çıkmış durumda. Bu durum, Türk vatandaşlarının vize süreçlerinde karşılaştığı zorlukların yalnızca sayısal bir artış olmadığını, aynı zamanda yapısal ve politik engellerle karşı karşıya olduklarını gösteriyor.
AB’nin vize politikaları, Türk vatandaşlarının seyahat özgürlüğünü kısıtlayan bir bariyer olarak algılanırken, Ossowski’nin açıklamaları, sorunun yalnızca AB kaynaklı olmadığını, Türkiye’deki yerel dinamiklerin de etkili olduğunu öne sürüyor. Özellikle yetkisiz acentelerin yüksek ücretler karşılığında sahte belgeler sunması veya vize garantisi vaat etmesi, hem başvuru sahiplerini maddi zarara uğratıyor hem de konsoloslukların güvenilirlik algısını zedeliyor.
Bu durum, vize süreçlerinin şeffaflığını ve güvenilirliğini artırmak için hem Türkiye hem de AB tarafında ortak bir çaba gerektirdiğini ortaya koyuyor. Makale boyunca, vize mağduriyetinin kökenleri, AB’nin politikaları, dolandırıcılık iddialarının detayları ve çözüm önerileri, gerçek veriler ve örneklerle desteklenerek ele alınacak.

Schengen Vize Süreçlerinde Türk Vatandaşlarının Karşılaştığı Zorluklar
Schengen vizesi, 27 üye ülkeyi kapsayan Schengen Bölgesi’nde 180 gün içinde 90 güne kadar seyahat imkânı sağlayan bir kısa süreli vize türüdür. Türk vatandaşları, AB ile vize serbestisi anlaşması olmaması nedeniyle bu vizeye başvurmak zorundadır. Ancak, son yıllarda vize başvuru süreçleri, Türk vatandaşları için giderek karmaşık ve zorlayıcı hale geldi. Başvuru sahipleri, uzun randevu bekleme süreleri, yüksek ret oranları, karmaşık belge gereksinimleri ve yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalıyor.
Örneğin, Almanya’nın Türkiye’deki konsolosluklarında vize randevusu almak için bekleme süreleri 1 ila 7 ay arasında değişebiliyor. Bu durum, özellikle acil seyahat ihtiyacı olan iş insanları, öğrenciler veya tıbbi tedavi için seyahat edenler için ciddi bir engel oluşturuyor. Ayrıca, vize başvurularının reddedilme oranlarının artması, başvuru sahiplerinde hayal kırıklığı ve haksızlığa uğrama hissi yaratıyor. 2022’de Estonya’ya yapılan başvuruların %52,1’i, Finlandiya’ya yapılanların ise %40,6’sı reddedildi. Bu oranlar, yalnızca belgelerin eksikliği veya seyahat amacının kanıtlanamaması gibi teknik nedenlerle açıklanamayacak kadar yüksek.
Vize süreçlerindeki mağduriyetlerin bir diğer boyutu, başvuru sahiplerinin karşılaştığı maddi yükler. Resmi vize başvuru ücreti 90 Euro olsa da, harici hizmet sağlayıcılar (örneğin, iDATA veya VFS Global) tarafından alınan hizmet ücretleri, tercüme masrafları ve ek hizmetler, toplam maliyeti artırıyor.
Örneğin, iDATA’nın Almanya vizesi için aldığı hizmet bedeli 32,81 Euro, VFS Global’in Hollanda vizesi için aldığı ücret ise 26 Euro. Ancak, yetkisiz acentelerin devreye girmesiyle bu maliyetler katlanıyor. Bazı acenteler, vize garantisi vaadiyle 500 Euro’ya kadar ücret talep edebiliyor, ancak bu başvuruların çoğu reddediliyor veya sahte belgeler nedeniyle konsolosluklar tarafından tespit ediliyor. Bu durum, hem maddi kayıplara yol açıyor hem de başvuru sahiplerinin güvenini sarsıyor.
AB Türkiye Delegasyon Başkanı Ossowski, bu tür yetkisiz acentelerin Schengen konsolosluklarıyla hiçbir bağlantısı olmadığını vurgulayarak, başvuru sahiplerini resmi kanallar üzerinden işlem yapmaya çağırdı. Ancak, Türkiye’deki vize başvuru süreçlerinin karmaşıklığı ve randevu sistemindeki tıkanıklık, birçok kişinin bu tür aracılara yönelmesine neden oluyor.
Pandemi sonrası dönemde, vize süreçlerindeki sorunlar daha da belirginleşti. AB ülkeleri, COVID-19 sonrası artan başvuru taleplerine yanıt vermek için konsolosluk kapasitelerini artırmaya çalışsa da, bu çaba yeterli olmadı. Ayrıca, vize başvurularının değerlendirilmesinde merkezileşme trendi, kararların Türkiye’deki konsolosluklardan ziyade AB ülkelerindeki Göç Bakanlıkları veya merkezi otoriteler tarafından alınmasına yol açtı. Bu durum, kültürel farklılıklar ve yerel koşulların yeterince dikkate alınmaması nedeniyle ret oranlarının artmasına neden oldu.
Örneğin, bir Türk vatandaşının sunduğu finansal belgeler, Türkiye’deki ekonomik koşullar göz ardı edilerek değerlendirildiğinde “yetersiz” bulunabiliyor. Benzer şekilde, seyahat amacının kanıtlanamaması veya iltica riski şüphesi, ret kararlarında sıkça kullanılan gerekçeler arasında yer alıyor. Bu gerekçeler, başvuru sahiplerine genellikle net bir şekilde açıklanmıyor, bu da süreçteki şeffaflık eksikliğini artırıyor. Türk vatandaşlarının yaşadığı bu mağduriyetler, sadece bireysel seyahat planlarını etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda Türkiye-AB ilişkilerinde de gerilim yaratıyor.
AB’nin “Propaganda” ve Dolandırıcılık İddiaları: Gerçekler ve Tartışmalar
AB Türkiye Delegasyon Başkanı Thomas Hans Ossowski’nin 10 Mayıs 2025’teki açıklaması, Türk medyasında yer alan vize mağduriyeti haberlerini “propaganda” olarak nitelendirerek tartışma yarattı.
Ossowski, Türkiye’nin Çin’den sonra en fazla Schengen vizesi alan ülke olduğunu ve konsoloslukların salgın öncesi rakamları aşarak rekor sayıda başvuru işlediğini belirtti. 2023’te Türkiye’den 1 milyon 55 bin 885 başvuru yapıldı ve bunların 867 bin 646’sına olumlu yanıt verildi. Bu veriler, AB’nin vize politikalarının Türk vatandaşlarına tamamen kapalı olmadığını gösterse de, ret oranlarındaki artış ve süreçteki zorluklar, Ossowski’nin açıklamalarının Türk kamuoyunda tatmin edici bulunmamasına neden oldu.
Özellikle, “propaganda” ifadesi, Türk vatandaşlarının yaşadığı gerçek mağduriyetlerin küçümsendiği algısını yarattı. İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri Doç. Çiğdem Nas, vize süreçlerinin “insan haklarına aykırı” bir boyuta ulaştığını ve detaylı kişisel belge taleplerinin başvuru sahiplerini zorladığını ifade ederek, AB’nin açıklamalarının sorunu tam anlamıyla ele almadığını savundu.
Ossowski’nin en dikkat çekici iddiası, Türkiye’deki bazı seyahat acentelerinin vatandaşları dolandırdığı yönündeydi. AB’ye göre, yetkisiz aracıların vize prosedürlerini kolaylaştırma vaadiyle orantısız ücretler talep etmesi, başvuru sahiplerini maddi ve manevi zarara uğratıyor. Bu acenteler, genellikle sahte belgeler sunarak veya vize garantisi vaat ederek başvuru sahiplerini kandırıyor. Örneğin, bir acente, 300-500 Euro karşılığında “hızlı vize” hizmeti sunduğunu iddia edebilir, ancak bu başvurular genellikle konsolosluklar tarafından reddediliyor.
AB, bu tür aracıların Schengen konsolosluklarıyla hiçbir bağlantısı olmadığını ve resmi harici hizmet sağlayıcılar (iDATA, VFS Global gibi) dışında kimseye güvenilmemesi gerektiğini vurguluyor. Türkiye’deki bu dolandırıcılık sorunu, vize süreçlerinin şeffaf olmaması ve randevu sistemindeki tıkanıklıklarla birleştiğinde, başvuru sahiplerini çaresiz bırakıyor. Resmi kanallar üzerinden randevu almak için aylarca beklemek istemeyen kişiler, bu tür aracılara yöneliyor ve dolandırılma riskiyle karşı karşıya kalıyor.

AB’nin dolandırıcılık iddiaları, Türkiye’de vize başvuru ekosistemindeki yapısal sorunlara da işaret ediyor. Türkiye’de vize danışmanlığı hizmeti sunan yüzlerce acente bulunuyor, ancak bunların yalnızca bir kısmı Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan lisanslı. Lisanssız acenteler, genellikle düşük maliyetlerle hizmet sunmayı vaat ederek müşteri çekiyor, ancak bu hizmetler çoğu zaman güvenilir olmuyor.
Örneğin, 2023’te bir vize danışmanlık firmasının, sahte davet mektuplarıyla başvuru yapan onlarca kişiyi dolandırdığı ve bu başvuruların toplu olarak reddedildiği basına yansıdı. Bu tür olaylar, konsoloslukların Türk vatandaşlarına yönelik güven algısını olumsuz etkiliyor ve ret oranlarının artmasına katkıda bulunuyor.
AB, bu sorunun çözümü için Türk hükümetiyle iş birliği yaptığını belirtse de, henüz somut bir ilerleme kaydedilmiş değil. Türkiye’de vize dolandırıcılığıyla mücadele için daha sıkı denetimler ve bilgilendirme kampanyaları gerektiği açıkça görülüyor.
Vize Ret Oranlarının Artış Nedenleri ve Türk Vatandaşlarına Etkileri
Schengen vize başvurularındaki ret oranlarının artışı, Türk vatandaşlarının karşılaştığı en büyük sorunlardan biri. 2014’te %4 olan ret oranı, 2020’de %12,7’ye, 2022’de ise %16,9’a yükseldi. Bazı ülkelerde bu oranlar daha da yüksek; örneğin, Estonya 2022’de başvuruların %52,1’ini, Finlandiya ise %40,6’sını reddetti. Bu oranların artmasının birden fazla nedeni var. İlk olarak, pandemi sonrası artan başvuru talebi, konsoloslukların iş yükünü artırdı ve daha titiz incelemelere yol açtı. İkinci olarak, AB ülkelerindeki iltica başvurularındaki artış, vize değerlendirmelerinde “iltica riski” şüphesini ön plana çıkardı.
2023’te 100 binden fazla Türk vatandaşının AB ülkelerinden sığınma talep etmesi, konsoloslukların Türk başvurularını daha sıkı denetlemesine neden oldu. Üçüncü olarak, kültürel farklılıklar ve belgelerin değerlendirilmesindeki standart sapmalar, ret oranlarını artırıyor. Örneğin, Türkiye’deki ekonomik koşullar nedeniyle bir başvuru sahibinin sunduğu finansal belgeler, AB standartlarına göre “yetersiz” bulunabiliyor.
Ret oranlarının artışı, farklı kesimlerden Türk vatandaşlarını etkiliyor. İş insanları, uluslararası toplantılara katılamıyor; öğrenciler, eğitim fırsatlarını kaçırıyor; sporcular, turnuvalara gidemiyor. Örneğin, 2023’te İtalya’da üniversite kabulü alan yaklaşık bin öğrencinin vize başvurusu reddedildi veya yanıtsız bırakıldı. Bu durum, Roma’da mahkemeye taşındı ve bazı öğrenciler eğitim haklarını geri kazandı.
Benzer şekilde, dünya şampiyonu milli sporcu Melis Umay Doğu’nun vize reddi nedeniyle Macaristan’daki bir şampiyonaya katılamaması, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Bu örnekler, vize mağduriyetlerinin yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik etkiler yarattığını gösteriyor. Ret kararlarının genellikle net gerekçelerle açıklanmaması, başvuru sahiplerinde haksızlığa uğrama hissi yaratıyor ve AB’ye yönelik güveni zedeliyor.
Vize retlerinin en yaygın gerekçeleri arasında “seyahat amacının kanıtlanamaması”, “maddi yetersizlik” ve “iltica riski” yer alıyor. Ancak, bu gerekçeler genellikle subjektif değerlendirmelere dayanıyor. Örneğin, bir iş insanının sunduğu davet mektubu, konsolosluk tarafından “güvenilir” bulunmayabilir. Benzer şekilde, bir öğrencinin banka hesabındaki para, Türkiye’deki yaşam maliyetlerine uygun olsa da, AB standartlarına göre yetersiz görülebilir.
Bu tür değerlendirmeler, başvuru sahiplerinin motivasyonunu düşürüyor ve vize süreçlerini bir “lotarya” gibi algılamalarına neden oluyor. AB’nin ret oranlarını düşürmek için önerdiği çözümler arasında, çok girişli ve uzun süreli vizelerin yaygınlaştırılması yer alıyor. Ancak, bu çözüm, yalnızca belirli gruplar (iş insanları, öğrenciler) için uygulanabilir görünüyor ve geniş kitlelere henüz ulaşmış değil.
Vize Serbestisi ve Türkiye-AB İlişkilerindeki Tıkanıklık
Türk vatandaşlarının Schengen vizesi mağduriyetlerinin kökeninde, Türkiye ile AB arasındaki vize serbestisi müzakerelerindeki tıkanıklık yatıyor. Vize serbestisi süreci, 2013’te başladı ve Türkiye’ye 72 kriterin yerine getirilmesi şartı koşuldu. Türkiye, bu kriterlerden 66’sını yerine getirdi, ancak Terörle Mücadele Yasası’nda değişiklik, biyometrik pasaportların yaygınlaştırılması ve yolsuzlukla mücadele gibi kalan 6 kriterde ilerleme kaydedilemedi.
Özellikle Terörle Mücadele Yasası, AB’nin “terör” tanımının muğlak olduğunu savunduğu bir konu. Türkiye ise, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası güvenlik önceliklerini gerekçe göstererek bu yasada değişiklik yapmayı reddediyor. Bu durum, vize serbestisi sürecini fiilen durma noktasına getirdi.
Vize serbestisi tıkanıklığı, Türk vatandaşlarının AB’ye yönelik algısını da olumsuz etkiliyor. Türkiye, AB’ye aday ülke statüsüne ve Gümrük Birliği anlaşmasına rağmen, Çin ve Hindistan gibi ülkelerle aynı vize rejimine tabi tutuluyor. Bu durum, Türk kamuoyunda bir “ayrımcılık” algısı yaratıyor. Avrupa Parlamentosu’nun 6 Mayıs 2025’te tartıştığı Türkiye Raporu, vize sorununa dikkat çekerek üye ülkelere “kapasite artırma” çağrısı yaptı.
Ancak, raporda vize serbestisi için Türkiye’nin kalan kriterleri yerine getirmesi gerektiği vurgulandı. Bu, kısa vadede vize serbestisinin mümkün olmadığını gösteriyor. Alternatif olarak, AB, iş insanları, öğrenciler ve akademisyenler için vize kolaylığı öneriyor, ancak bu öneri de üye ülkelerin egemen yetkileri nedeniyle tam anlamıyla uygulanamıyor.
Türkiye-AB ilişkilerindeki siyasi gerilimler, vize süreçlerini de etkiliyor. Örneğin, AB’nin insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusundaki eleştirileri, Türkiye’nin vize serbestisi taleplerine karşı daha katı bir tutum sergilemesine neden oluyor.
Öte yandan, Türkiye, vize mağduriyetlerini “siyasi bir yaptırım” olarak algılıyor ve bu konuda karşı yaptırımlar uygulayabileceğini belirtiyor. 2022’de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, vize ret oranlarının “gerçekçi olmadığını” ve AB’nin bahaneler ürettiğini ifade etti. Bu karşılıklı restleşmeler, vize sorunlarının çözümünü zorlaştırıyor ve Türk vatandaşlarının mağduriyetlerini artırıyor.

Çözüm Önerileri ve Gelecek Perspektifi
Schengen vize mağduriyetlerinin çözümü, hem Türkiye hem de AB’nin ortak çabalarını gerektiriyor. İlk olarak, Türkiye’de vize dolandırıcılığıyla mücadele için daha sıkı denetimler ve bilgilendirme kampanyaları başlatılmalı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, lisanssız acentelere karşı yaptırımları artırmalı ve vatandaşları resmi kanallar konusunda bilinçlendirmeli.
Örneğin, bir kamu spotu kampanyası, vize başvuru süreçlerinin şeffaflığını artırabilir. İkinci olarak, AB konsolosluklarının Türkiye’deki kapasiteleri artırılmalı. Randevu bekleme sürelerinin 1-7 ay arasında değişmesi, başvuru sahiplerini yetkisiz acentelere yöneltiyor. AB’nin önerdiği iki aşව
AB, vize kolaylığı için önerilen çok girişli ve uzun süreli vizelerin yaygınlaştırılması, özellikle iş insanları, öğrenciler ve akademisyenler için uygulanabilir bir çözüm olabilir. Ancak, bu önerinin hayata geçirilmesi, üye ülkelerin siyasi iradesine bağlı. Üçüncü olarak, vize süreçlerinde şeffaflık artırılmalı. Ret kararlarının gerekçeleri, başvuru sahiplerine daha net bir şekilde açıklanmalı ve itiraz süreçleri kolaylaştırılmalı. Örneğin, Almanya’da vize retlerine karşı idari mahkemelere başvuru yapılabiliyor, ancak bu süreç Türkiye’de daha az biliniyor ve erişilebilir değil.
Türkiye-AB ilişkilerinde vize serbestisi için uzun vadeli bir çözüm, kalan 6 kriterin yerine getirilmesiyle mümkün. Ancak, bu süreç siyasi engeller nedeniyle kısa vadede zor görünüyor. Bu nedenle, kısa vadeli çözümler, vize kolaylığı ve konsolosluk kapasitesinin artırılması üzerine odaklanmalı. Türkiye’nin de AB ile yapıcı bir diyalog kurarak, vize süreçlerindeki sorunları çözmek için daha aktif bir rol oynaması gerekiyor. Örneğin, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 2024’teki AB toplantılarına katılması, bu yönde olumlu bir adım olarak değerlendiriliyor.
Gelecek perspektifinde, Schengen vize mağduriyetlerinin çözümü, hem Türkiye hem de AB’nin ortak çıkarlarına hizmet edecektir. Türk vatandaşlarının seyahat özgürlüğü, sadece bireysel haklar açısından değil, aynı zamanda ekonomik ve kültürel iş birliği açısından da önemlidir. Türkiye, Gümrük Birliği ve AB’ye adaylık statüsüyle, diğer üçüncü ülkelerden farklı bir konuma sahiptir. Bu nedenle, AB’nin Türk vatandaşlarına yönelik vize politikalarını gözden geçirmesi, uzun vadede iki taraf arasındaki güveni artıracaktır. 2025, bu sorunun çözümü için yeni bir başlangıç olabilir, ancak bu, her iki tarafın da siyasi iradesine ve yapıcı bir yaklaşıma bağlıdır.
Kaynaklar
- T.C. Dışişleri Bakanlığı: Schengen Bölgesine Seyahat Edecek Vatandaşlarımız İçin Duyuru
- Euronews: Türkiye’den Schengen vizesi başvurularına ret oranı neden arttı?
- BBC News Türkçe: AP’den Türklere Schengen vizesi için ‘kapasite artırma’ çağrısı
- Cumhuriyet: AB Türkiye Delegasyon Başkanı vize sorunuyla ilgili konuştu
- EEAS: Schengen Vizeleriyle ilgili yanıltıcı haberler hakkında
- DW: Schengen düğümü: Vize serbestisinden vize çıkmazına
- İKV E-Bülteni: Türk Vatandaşlarının Artan Çilesi
- BBC News Türkçe: Türkiye ve AB, vize sorunu için hangi çözüm yollarını ele alıyor?
Sık Sorulan Sorular
Schengen Vize Başvurularında Türk Vatandaşları Neden Bu Kadar Mağduriyet Yaşıyor?
Türk vatandaşlarının Schengen vize başvurularında yaşadığı mağduriyetler, yapısal, politik ve operasyonel nedenlerin bir kombinasyonundan kaynaklanıyor. Türkiye, dünyada en fazla Schengen vize başvurusu yapan ülkelerden biri; 2023’te 1 milyon 55 bin 885 başvuru yapıldı ve bu sayı her yıl artıyor. Ancak, başvuru süreçlerindeki zorluklar, Türk vatandaşlarını hem maddi hem de manevi olarak etkiliyor. İlk olarak, konsolosluklardaki randevu kapasitesinin yetersizliği, başvuru sahiplerini 1 ila 7 ay arasında değişen bekleme süreleriyle karşı karşıya bırakıyor. Örneğin, Almanya’nın İstanbul Konsolosluğu’nda vize randevusu almak için 3-4 ay beklemek gerekebiliyor. Bu durum, acil seyahat ihtiyacı olan iş insanları, öğrenciler veya tedavi amaçlı seyahat edenler için ciddi bir engel oluşturuyor.
İkinci bir neden, vize ret oranlarının artması. 2014’te %4 olan ret oranı, 2022’de %16,9’a yükseldi; bazı ülkelerde (örneğin, Estonya %52,1, Finlandiya %40,6) bu oranlar çok daha yüksek. Ret kararlarının en yaygın gerekçeleri arasında “seyahat amacının kanıtlanamaması”, “maddi yetersizlik” ve “iltica riski” yer alıyor. Ancak, bu gerekçeler genellikle subjektif değerlendirmelere dayanıyor ve başvuru sahiplerine net bir şekilde açıklanmıyor. Örneğin, bir iş insanının sunduğu davet mektubu “güvenilir” bulunmayabilir veya bir öğrencinin banka hesabındaki para, Türkiye’deki ekonomik koşullar dikkate alınmadan “yetersiz” görülebilir. Bu belirsizlik, başvuru sahiplerinde haksızlığa uğrama hissi yaratıyor.
Üçüncü olarak, pandemi sonrası dönemde konsoloslukların iş yükü arttı ve değerlendirme süreçleri merkezileşti. Kararlar, artık yerel konsolosluklardan ziyade AB ülkelerindeki Göç Bakanlıkları veya merkezi otoriteler tarafından alınıyor. Bu, Türkiye’deki ekonomik ve kültürel koşulların yeterince dikkate alınmamasına yol açıyor. Örneğin, bir Türk vatandaşının sunduğu finansal belgeler, AB standartlarına göre değerlendirildiğinde “yetersiz” bulunabiliyor. Ayrıca, 2023’te 100 binden fazla Türk vatandaşının AB ülkelerinden sığınma talep etmesi, konsoloslukların “iltica riski” şüphesiyle daha katı bir tutum sergilemesine neden oldu.
Son olarak 2025’te, AB’nin vize politikaları ve Türkiye’deki konsolosluk kapasitesinin sınırlılığı, Türk vatandaşlarının seyahat özgürlüğünü kısıtlayan bir bariyer oluşturuyor. Bu mağduriyetler, yalnızca bireysel seyahat planlarını değil, aynı zamanda Türkiye-AB ilişkilerini de olumsuz etkiliyor. Çözüm için konsolosluk kapasitesinin artırılması, ret kararlarının şeffaflaştırılması ve vize kolaylığı politikalarının genişletilmesi gerekiyor.
AB’nin Türk Acentelerin Dolandırıcılık Yaptığı İddiası Ne Anlama Geliyor ve Bu Sorun Nasıl Çözülür?
AB Türkiye Delegasyon Başkanı Thomas Hans Ossowski, 10 Mayıs 2025’te yaptığı açıklamada, Türkiye’deki bazı seyahat acentelerinin Schengen vize başvurularında vatandaşları dolandırdığını iddia etti. Bu iddia, vize süreçlerindeki yapısal sorunlara ve yetkisiz aracıların rolüne dikkat çekiyor. AB’ye göre, bazı acenteler, vize garantisi vaadiyle yüksek ücretler talep ediyor, sahte belgeler sunuyor veya konsolosluklarla bağlantıları olduğunu iddia ederek başvuru sahiplerini kandırıyor. Bu durum, hem maddi kayıplara yol açıyor hem de konsoloslukların Türk vatandaşlarına yönelik güven algısını zedeliyor.
Türkiye’de vize danışmanlığı hizmeti sunan yüzlerce acente bulunuyor, ancak bunların yalnızca bir kısmı Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan lisanslı. Lisanssız acenteler, genellikle düşük maliyetlerle veya “hızlı vize” vaadiyle müşteri çekiyor. Örneğin, 2023’te bir vize danışmanlık firmasının, sahte davet mektuplarıyla başvuru yapan onlarca kişiyi dolandırdığı ve bu başvuruların toplu olarak reddedildiği basına yansıdı. Bu tür olaylar, konsoloslukların daha katı denetimler yapmasına ve ret oranlarının artmasına neden oluyor. AB, bu acentelerin Schengen konsolosluklarıyla hiçbir bağlantısı olmadığını ve başvuru sahiplerinin yalnızca resmi harici hizmet sağlayıcılar (iDATA, VFS Global) üzerinden işlem yapması gerektiğini vurguluyor. Ancak, randevu sistemindeki tıkanıklık ve süreçlerin karmaşıklığı, başvuru sahiplerini bu tür aracılara yöneltiyor.
Dolandırıcılık sorununun çözümü için birden fazla adım atılabilir. İlk olarak, Türkiye’de vize danışmanlık acentelerine yönelik denetimler artırılmalı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, lisanssız acentelere ağır yaptırımlar uygulamalı ve vatandaşları resmi kanallar konusunda bilgilendirmeli. Örneğin, bir kamu spotu kampanyası, vize başvuru süreçlerinin şeffaflığını artırabilir. İkinci olarak, AB konsoloslukları, Türkiye’deki resmi hizmet sağlayıcıların kapasitesini genişletmeli ve randevu süreçlerini kolaylaştırmalı. Şu anda, iDATA ve VFS Global gibi sağlayıcılar, artan talebi karşılamakta zorlanıyor. Üçüncü olarak, başvuru sahiplerine yönelik bilgilendirme kaynakları çoğaltılmalı. AB ve Türk Dışişleri Bakanlığı, vize süreçleriyle ilgili Türkçe rehberler ve sıkça sorulan sorular (FAQ) yayınlayabilir.
Ayrıca, dolandırıcılık mağdurlarının hukuki haklarını araması teşvik edilmeli. Türkiye’de tüketici mahkemeleri, dolandırıcılık vakalarında maddi tazminat sağlama yetkisine sahip. Ancak, bu süreçlerin daha erişilebilir ve hızlı hale getirilmesi gerekiyor. Uzun vadede, Türkiye ve AB arasında vize dolandırıcılığıyla mücadele için ortak bir çalışma grubu kurulabilir. Bu grup, hem denetimleri güçlendirebilir hem de sahte belge kullanımını tespit eden teknolojileri yaygınlaştırabilir. Dolandırıcılık sorununun çözümü, hem başvuru sahiplerinin güvenini artıracak hem de vize süreçlerinin güvenilirliğini güçlendirecektir.
Schengen Vize Ret Oranları Neden Arttı ve Ret Kararlarına Karşı Ne Yapılabilir?
Schengen vize ret oranlarının artışı, Türk vatandaşlarının karşılaştığı en büyük sorunlardan biri. 2014’te %4 olan ret oranı, 2020’de %12,7’ye, 2022’de ise %16,9’a yükseldi. Bazı ülkelerde bu oranlar daha yüksek; örneğin, 2022’de Estonya başvuruların %52,1’ini, Finlandiya ise %40,6’sını reddetti. Ret oranlarının artmasının birden fazla nedeni var ve bu durum, başvuru sahiplerini hem maddi hem de manevi olarak etkiliyor.
İlk neden, pandemi sonrası artan başvuru talebi ve konsoloslukların sınırlı kapasitesi. 2023’te Türkiye’den 1 milyon 55 bin 885 başvuru yapıldı, ancak konsolosluklar bu talebi karşılayacak yeterli personele veya altyapıya sahip değil. Bu, daha titiz incelemelere ve ret oranlarının artmasına yol açıyor. İkinci neden, AB ülkelerindeki iltica başvurularındaki artış. 2023’te 100 binden fazla Türk vatandaşı AB ülkelerinden sığınma talep etti, bu da konsoloslukların “iltica riski” şüphesiyle daha katı bir tutum sergilemesine neden oldu. Üçüncü olarak, vize değerlendirmelerindeki merkezileşme, kararların Türkiye’deki konsolosluklardan ziyade AB ülkelerindeki Göç Bakanlıkları tarafından alınmasına yol açtı. Bu, Türkiye’deki ekonomik ve kültürel koşulların yeterince dikkate alınmamasına neden oluyor. Örneğin, bir başvuru sahibinin sunduğu finansal belgeler, Türkiye’deki yaşam maliyetlerine uygun olsa da, AB standartlarına göre “yetersiz” bulunabiliyor.
Ret kararlarının en yaygın gerekçeleri arasında “seyahat amacının kanıtlanamaması”, “maddi yetersizlik” ve “iltica riski” yer alıyor. Ancak, bu gerekçeler genellikle subjektif ve belirsiz. Örneğin, bir iş insanının sunduğu davet mektubu “güvenilir” bulunmayabilir veya bir öğrencinin banka hesabı, AB’nin beklediği standartları karşılamayabilir. Ret kararlarının net bir şekilde açıklanmaması, başvuru sahiplerinde hayal kırıklığı yaratıyor. Örneğin, 2023’te İtalya’da üniversite kabulü alan yaklaşık bin öğrencinin vize başvurusu reddedildi ve bu durum Roma’da mahkemeye taşındı.
Ret kararlarına karşı yapılabilecekler sınırlı, ancak bazı adımlar atılabilir. İlk olarak, başvuru sahipleri, ret kararına itiraz edebilir. Çoğu AB ülkesi, ret kararlarına karşı idari itiraz veya mahkeme yoluyla başvuru imkânı sunuyor. Örneğin, Almanya’da ret kararlarına karşı idari mahkemelere başvurulabilir, ancak bu süreç 3-6 ay sürebilir ve ek maliyetler gerektirir. İtiraz için, ret kararının gerekçeleri dikkatlice incelenmeli ve eksik belgeler tamamlanmalı. İkinci olarak, başvuru sahipleri, yeni bir başvuru yaparak eksiklikleri giderebilir. Bu durumda, profesyonel bir vize danışmanıyla çalışmak faydalı olabilir, ancak danışmanın lisanslı olduğundan emin olunmalı. Üçüncü olarak, çok girişli ve uzun süreli vizeler için başvuru yapılabilir. AB, iş insanları ve öğrenciler için bu tür vizeleri daha kolay veriyor. Ancak, bu seçenek de her başvuru sahibi için uygun olmayabilir.
Ret oranlarının düşürülmesi için, AB’nin vize politikalarını gözden geçirmesi ve konsolosluk kapasitesini artırması gerekiyor. Türkiye ise, vize serbestisi kriterlerini yerine getirerek uzun vadeli bir çözüm üretebilir. Ancak, kısa vadede, başvuru sahiplerinin belgelerini titizlikle hazırlaması ve resmi kanalları kullanması, ret riskini azaltabilir.